Sn Taha Akyol’un CNN-Türk de Sn. Başkanımız Besim Tibuk’a Avrupa Birliği hakkında sorusuna cevabı, açık, net ve gerçekçi idi. ”Avrupa birliğine gireceğiz, ama fazla bir beklentimiz yok.”
LDP’nin AB konusundaki görüşünün özeti işte budur.
Bu görüşün ışığında, 9 ekim raporu ve onun ardından çıkarılan kaos ile AB konusunu biraz daha detaylı açmak istiyorum.
AB’nın kısaca tarihi, Kömür Birliği,Avrupa Ekonomik teşkilatı ve nihayet AB’ne gelişmesi ve bugünü ile geçmişte ve bugün Türkiye ile ilişkilerini, dile getirmek istiyorum.
General De Goul ve harp sonrası ilk Batı Alman Şansölyesi Adenaur, tarihi Fransa ve Alman düşmanlığını yumuşatmak, harp sonrası harap olmuş ülkelerini onarmak,acıları dindirmek için sıkça bir araya geliyorlardı. Fransa,harptan galip çıkmasına rağmen ,Amerika ve Büyük Britanya gibi öne çıkamıyordu. O günlerde koca Japon İmparatorluğunu esir alan Atom bombasını üretecek tekniğe sahip olmak, o ülkenin, harp gücünü gösteriyordu. Amerika ve onun ebedi müttefiki B.Britanya ve bunların karşısında Rusya, harptan sonra ne kadar Alman fizik profesör varsa, ellerine geçenleri ülkelerine götürüp, Atom araştırma merkezlerinin başına getirmişlerdi. Bunların sayesinde iki tarafta, atom bombasından daha korkunç olan hidrojen bombasını imal etmişlerdi.Asker politikacı Degoul’un Adenaur’a yaklaşmasının en önemli nedeni de aslında bu idi. Bu Aman fizik uzmanlarının asistanları nerede idi?Onlar tabii halen Almanya da idiler.Ama harptan sonra Almanların silah üretme ve bu konuda araştırma yapmaları kesin yasak olduğu gibi,bilim adamlarının da Amerika dışında üniversitelerde ders vermek için dahi, seyahat etmeleri yasaktı.İşgal ordusu ve istihbarat teşkilatları bunu çok titiz takip ediyorlardı.1953 yılında Fransa ve Batı Almanya Kömür Birliğini kurdular. Bu Birlik sayesinde bilim adamları karşılıklı bir birlerine gidip gelmeye başladılar.Ve 1955 yılında Fransa, ilk Atom bombasını Cezayir çöllerinde patlattı. Artık Fransa,atom gücüne sahip üçüncü ülke olmuştu.O günlerde bir karikatür çok tutuluyordu. Aya iki uzay gemisi iner,biri kızıl renkli tek yıldızlı,diğeri beyaz renkli 49 yıldızlı.Uzay araçlarından iki astronot iner ve bir birlerini “Guten Tag” diye selamlarlar. Buna, çöldeki sözde Fransız atom deneyinden sonra,üçüncü bir uzay gemisi daha eklendi. Onun amblemi horozdu. O gemiden çıkan astronotta “Guten Tag” diyordu.Almanca iyi günler demektir.Bu olay ile Fransa büyük sükse yaptı. Harptan ezilmiş çıkan ve bir türlü düzen tutturamayan Benelüx ülkeleri ((Belçika, Nederland, (Hollanda) ve Lüxemburg)) ve her iki tarafta da savaşmış, harbi kendi ülkesinde yaşamış,perişan İtalya, kendi kurtuluşlarını kömür birliğine girmekte buldular.1956 da kurulan bu birliğin adı AET (Avrupa Ekonomik Teşkilatı) olarak değiştirildi. Amaç, harpten perişan çıkan Avrupa’nın müştereken,elbirliği ile kalkınmasını sağlamak idi. Öncelik,bu ülkeler arasında gidip gelişi kolaylaştırmak ve nihayette de gümrük duvarlarını tamamen kaldırmaktı. Böylece ülkeler arasında serbest ticareti sağlayıp, bu sayede de çağın refahına topluca ulaşmak istiyorlardı. En büyük sorunları, harpte hayatını kaybederek veya sakat kalarak,sulhta işçi olabilecek bir neslin yok olması idi.Kalkınmalarında çalıştıracak işçiye ihtiyaçları vardı. İkici gereksinmeleri, mallarını satacakları, bir dış pazardı.Bu arayış onları Türkiye’ye yöneltti. O zaman için 30 milyonluk bir ülke dış pazar olarak çok cazipti. Ayrıca sanayisi olmayan Türkiye, genç ve işsiz nüfusu ile AET ülkelerinin en ideal işçi kaynağı olabilirdi. 6 ülke dışında 1957 yılında yapılan özel anlaşma ile Türkiye AET’ye ilk asossirt (yedek)üye oldu.Araya giren ihtilal,ilişkileri soğuttu.İlk sivil hükümetin göreve başlaması ile 1964 yılında Ankara anlaşması yapıldı.Bu anlaşma Türkiye’nin AET yolunda attığı en önemli adım idi.Türkiye’den vasıfsız işçiler bu kalkınmış ülkelere gönderilecek, burada sanayi kalifiye işçisi haline gelene kadar bir yandan çalıştırılırken bir yandan da eğitileceklerdi.
Bu işçiler daha sonra ülkelerine geri gönderilecekler ve memleketlerinde öğrendikleri sanayi dallarında çalışıp,ülkenin sanayi kalkınmasına katkıda bulunacaklardı. Değişen yeni işçilerle devam edecek bu işlev sayesinde,Türkiye kalifiye işçiye doyacaktı. Sanayi alt yapısını tamamlayıp, AET’ye girecek rekabet gücüne,sanayileşerek ulaşacaktı. Ayrıca Türkiye de bire bir vatandaş bazında teknoloji transferini sağlamış, kalkınmaya ve zenginleşmeye başlamış olacaktı. AET ayrıca gittikçe zenginleşen,alım gücü artan bir pazarı,ortak olarak elde edecekti.
Bu proje tutmadı. Bunun nedenleri çok çeşitlidir,ama çarpıcı bir kaçını sayarsak;
*Ucuz,hayatının fırsatını yakaladığını gören sebatkar işçi,çalışkanlıkları ile Alman işverenin çok hoşuna gitti.Akit süresi dolunca onu geri göndermedi.Aksine işçisinin ilegal yoldan,daha ucuz ücretle hemşehrilerini Almanya’ya çalışmak üzere getirmelerini sağladı.
*Bu vasıfsız işçi sevkı büyük şehirlerden başladığı için,önce meslek sahibi işçiler bilinmeden gönderildiler.Bunlar düz işçi diye müracaat etmişlerdi. İstanbul da çalışan AET işçi sevk bürosu,işçileri dişlerine bakarak yalnız sağlıklı olanlarını seçerken,bizim İşçi Bulma Kurumu kayıtlarını bile sağlıklı tutmadığı gibi,adam kayırarak işçileri özel menfaat karşılığı seçiyordu.Onlara bırakın bir iki kelime hayatı ihtiyaçlarını karşılayacak lisan öğrenecek imkanları sağlamayı, gidecekleri ülke hakkında bilgi vermeyi,çalışırken işçi olarak haklarını ve oraya gitme nedenlerini içeren bir broşür bile hazırlamamışlardı.
Kalifiye işçi yaratılmak artırmak istenirken,ülkede zanatkar kalmadı.
*Araya giren 2,5 askeri ihtilal.
*Türkiye de basiretsiz yönetimler.
*Ülkenin başına gelen 1980 öncesi anarşist eylemler.
*1980 sonrası terörist eylemler ve onlarla mücadele.
Avrupa’nın da bir yerde işine gelen nedenlerle,Avrupa ile aramız gittikçe açılarak,bugünkü uçurum meydana geldi.Üye olmak,Türkiye için dağların ve yılların çok ötesine uçtu,gitti.1964-2002 arasındaki Türkiye-AET sonra AB arasındaki ilişkiler, olaylar, onların sebepleri ve neticeleri bu makaleye sığmaz.Ama bazı landmarklara (köşe taşlarına) deyinmek,yine de bize yeterince fikir verir.
*İlk gurbetçi işçiler Almanya’ya gitti. 1964
*Belçika,Hollanda,Fransa’da işçi götürmeye başladı.1966
*Almanya,+diğer ülkeler,işçilerimizden memnun,geri göndermiyorlar.
*İşçiler ailelerini yanlarına aldırma yetkisine kavuştular.1970
*12 mart askeri darbe,Avrupa ile ilişkiler dondu.1971
*1974 Kıbrıs barış hareketi,Yunanistan da askeri cunta düştü.
*Demokrasiye kavuşan Yunanistan,adı AB olarak değiştirilen birliğe tam üye kabul edildi. 6 lar hudutlarını Akdeniz de genişletmek için ilaveten Türkiye’yi de üyeliğe davet ettiler,iktidardaki Kara oğlan,bu daveti “emperyalizmin tuzağına düşmem” diyerek ret etti.Dikkat edilecek önemli bir hususta,o gün de,Kıbrıs yeşil hattan ikiye ayrılmış durumda ve Türk askerinin adada olduğudur.Bu durum, Türkiye’nin üyeliğe daveti,o gün AB’ye göre,bir mahzur olarak kabul edilmiyordu.
*12 Eylül 1980 Askeri ihtilal.Anayasa tamamen değiştirildi. İhtilal yapanlara ömür boyu dokunulmazlık anayasa değiştirilemez maddesi oldu.MGK kuruldu.AB ile ilişkiler yine dondu.
*İdare sivillere geçti.İhtilal lideri Cumhurbaşkanlığından emekli oldu. Anayasada yıllar sonra ilk defa fikir özgürlüğü ile ilgili 2 madde değiştirildi.Yunanistan’ın gayrı-safi milli geliri ilk defa 7 000 usd ulaştı.Türkiye yeniden üyelik için baş vurdu.1989
*Türk GSMH 3000 doları geçti.Görüşmeler arttı.AB masaya üyelikten önce Gümrük birliği üyeliğini getirdi. Biraz da para vaadi.1994 krizi morali bozuk acemi hükümet, DYP-SHP, bu tuzak yemi yedi. 1964-1994,30 yıllık çabalar bir tarafın,yanı AB’nin lehine neticelendirilmişti. AB istediğini almıştı.Türkiye ilk ve son ülke olarak, birliğe üye olmadan,gümrük birliğini kabul etmişti. Yani “0” gümrük ile Avrupa Birliğine pazar oluvermiştik.AB bu ballı böreğin bedelini ödemedi bile.Elde Ege,Kıbrıs uyuşmazlık kozları vardı.Ve her üye gibi Yunanistan’in da veto hakkı vardı.0-Gümrük nedeni,kayıp nakit gelirimiz bile Yunan vetosuna kurban olarak ödenmedi.Yahut bize Yunanistan diye tercüme ettiler. Bırakın tam üyeliği, artık bu konuda görüşmek bile hayal olmuştu. Alacağını alan Avrupa,yani bizim 0-Gümrükle pazar olmamız nedeniyle,artık ipe un sermekte harikalar yaratıyordu.Bunu Avrupa,son olarak Helsinki kriterlerinin bütün aday olmayanlar için geçerli olduğunu ilan ederek açıkça gösterdi. Bu düne kadar Rusya baskısı sayesinde, komünist dikta ile yönetilenlerle, bizim aynı potaya alınmamız demekti.Bundan daha ağırı, Luxenburg zirvesinde yaşandı.
Zirvede, 10 Ülke, Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Slovanya, Litvanya, Letonya, Estonya, Polonya, Macaristan, Malta ve Kıbrıs ile aday adayı olarak hemen görüşmeye başlanmasına, Bulgaristan ve Romanya ile ise daha sonra müzakereler yapılmasına karar verildi.Türkiye ise Alman o dönem Şansölyesi Helmut Kohl’un özel gayretleri ile Yunanistan’ın bile telaffuz etmeye cesaret edemeyeceği, bir karar çıktı.Türkiye Avrupa’ya üyelik için görüşmeye değmeyen bir ülkedir. Bugün de biz bu statüdeyiz.
Bu gerçeği bütün çıplaklığı ile gördükten sonra, 9 ekim AB komisyon raporu ve Kopenhagen zirvesi ile ülkemizde seçim öncesi koparılan sanal yaygarayı daha iyi anlarız.
Helsinki kriterleri veya AB uyum yasaları denince eksik bilgi nedeni ile,bize çok karışık geliyor.Yalnız bu bilgiler değil,aksı halde,yani biz bunları uygulamasak,bize AB’nın yaptırımları ne olabilir veya bunlar uygulanırsa ne avantajlar elde ederiz,kamu oyunca bunların hiç biri bilinmiyor.Bu bilmeme zaafımız,kötü niyetliler tarafından suistimal edilmektedir.
Üçlü koalisyon hükümeti ülkemizi 3,5 senedir yönetmektedir.Ülkeyi, kuruluşundan beri bu kadar kötü idare eden ve ülkenin kalkınmasına engel olan,ülkeyi %8 gerileten başka hiç bir hükümet olmamıştır. Krizler ve çaresizlik,beceriksizlik nedeni,bu koalisyon hükümeti üyeleri,bu büyük ayıbın altından kalkamayacaklarını nihayet anlayıp,kendi kurtuluş umutlarını Amerika’dan gelecek adama bağladılar.Bu dışardan davet,ülkenin kaostan kurtarılması ile ilgili değil,kendilerinin bu ayıptan kurtulması içindi.Koalisyon ortakları, önce ekonomiye teknokrat olarak geldi dedikleri adamı,koalisyona dördüncü ortak gibi bakan atayarak, ekonomiyi eski Dünya Bankası çalışanına ihale ettiler.Böylece siyasi sorumluluktan kurtulmak istediler.1,5 sene sonunda faize giden on milyarlarca dolar,yeni fahiş faizli kredi,onları daha büyük bir korkuya sevk etti.Son altı aydır ülkemizde yaşanan kaosun nedeni,bu siyasi sorumluluk korkusudur. Artan kamu oyu tepkisi ile panikleyen partiler ve onların milletvekilleri,politika hayatlarının bittiğini görüp,kurtuluşları için önlerine çıkan her şeye sarıldılar.
Bu iki tespitten sonra,koalisyon üyelerinin paniği ve AB hakkında kamu oyunun bilgisizliğinin kullanılması,konuyu daha net görebiliriz.
Başbakanın hastalanması,o güne kadar muhalefetten gelen her gensoruyu,her meclis soruşturmasını inatla göğüsleyen koalisyon ortaklarını ve milletvekillerini çobanı kaybolmuş sürüye çevirdi?İlk panikleyen DSP partisi oldu.Genel başkan yardımcılarının kocasının hastalığındaki tutumu,DSP’nin 2 kişilik aile partiliğinden kurtulamadığının,kitle partisi olamadığının kamu oyuna yansıtması, parti yöneticilerini,politik kariyerlerini başka yerlerde aramaya itti.
Önce Ecevitsiz ve MHP sız bir hükümet,1,5 yıl iyi hükümet ve yeni bir politik şans elde etmek,düşüncesinin uygulanması için çalışıldı. Taraflar buna razı olmayınca,bu çalışma boşa gitti.
Bunun üzerine Amerika’dan gelen adam “erken seçim tek kurtuluş,tek çare” deyiverdi?Neyin kurtuluşu?Kamu oyu,bunu bu hükümetten ülkenin kurtuluşu diye kabul ederken.O aslında,bu hükümet üyeleri,kendi ve iktidar milletvekillerinin siyasi ikbalinin kurtuluşundan bahsediyordu.
En önemli Bakan ve Milletvekilleri 5 seneden beri iktidar olan DSP’den, Amerika’dan gelen adamı da yanlarına alarak istifa ettiler.Kendilerine “yeni” dediler.5 sene ülkeyi inim inim inleten hükümetin üyeleri,milletvekilleri,imaj yenilemek için,kendilerine yeni, davranışlarına yeni hareket dediler.DSP iktidarından kalan alışkanlıkla,ülke halkına atılan her kazığa reform,yenilik dedikleri gibi,onlarda kendilerine reformcu yeniler dediler..Mali reform,dayat vergiyi!Sosyal güvenlik reformu,artır primleri! Mali Milad! Reform, hırsızdan, uğursuzdan boşalttığın hapishaneleri, sade vatandaş ile yeniden doldurmanın gerekçesi.
Bu gemiyi batmadan terk edenlerden Amerika’dan gelene üsttekiler, önce müsaade etmediler.”Senin daha ekonomik reform diyerek batıracağın çok banka var.İşçiyi,memuru açlığa mahkum eden maaşları ancak sen, sırıtarak IMF böyle istiyor diye yutturabilirsin” demişlerdir herhalde.O da kabul etti.Ama artık karışan kafasını, pardon,kafa derisi lekelerini ışınla tedavi için Amerika’ya uçtu.Yeni isimli eski taslar da,o nasıl olsa gelecek diye parti açılışını yaptılar.
Bu arada koalisyon üçüncü ortağı kendi geleceğini kurtarma amacıyla,kendine yeni bir oyuncak arayışında,elinde bulunsun diye üslendiği AB ilişkileri devlet bakanlığını kurtarıcı olarak buldu.
İkinci koalisyon ortağını ve başbakanı devre dışı bırakıp,yeni bir hükümet kurarak,halkın beynini yeniden kendi lehlerine yıkama şansını kaybetmişti.Üstelik İkinci Koalisyon ortağı onun bu çalışmalarını deşifre etmiş,seçim diyerek meydan okumuştu.
9 ekim AB Komisyon raporu diye bir şeyin varlığından,kamu oyu ilk defa bu sayede haberdar oldu.Van Haugen ve AB dönem başkanı Parodi’ye Türkiye ile ilgili birkaç şey söyletmek zor değildi.Destek medya da hazır ve nazırdı.Yoğun bir medya bombardımanı, muhalefeti de dolduruşa getirdi.Onlarda yazılıyor diye boy boy resimler ve beyanatlarla medyada görünmeye başlandılar.Durup dururken ülkede AB üyeliği tartışılmaya başlandı.Borsa her evet de, yükselirken,her hayırda taban yapmaya başladı.Uyum yasaları çıkmazsa üyeliği unutmamız gerektiği,söyleniyordu.Bunlara hayır demek vatan hainliği,Atatürk düşmanlığı ve şeriatçılıkla eş değerdi. Tatildeki meclis toplantıya çağrıldı.İlgisiz birilerince acele hazırlanan maddeler oylanarak,çoğunlukla kabul edildi.Bunun bir seçim yatırımı olduğunu anlayıp karşı çıkan MHP,konuyu Anayasa Mahkemesine götürdü.Bu arada koalisyon ortaklarının kendine ve başbakana hazırladıkları komployu çözen MHP,meclisi seçim kararı için toplantıya çağırdı.Bu bir meydan okumaydı.3,5 sene ülkeyi beceriksizce perişan edenler,halkın önüne çıkamayanlar,DSP’nin artakalanları ve hasta başbakanları hariç herkes büyük çoğunluk ile seçime evet dediler.Aday listeleri açıklanınca,dolduruşa gelerek seçime evet diyen millet vekilleri ve baraj geçme şansı olmayan partiler aniden ayıldılar.Seçimi bu sefer erteletmek için çareler aramaya başladılar.Seçim kanunu yetersiz,baraj olarak %10 çok yüksek,seçmen oylarının %50 si meclis dışında kalacak,seçimden önce bu yasa değişiklikleri yapılmalıdır,gerekçeleri ile meclisi toplamaya çalışanlara medya,küskünler yakıştırmasını yapıştırdı. Bir buçuk sene daha millet vekili olarak mecliste oturmak hakkımız var, biz dolduruşa geldik,hakkımızı geri istiyoruz,demek yerine,alakasız, sudan bahaneler öne sürmeleri,bir komedi-dramı andırıyordu.En ilginci,seçilme şansı kalmamış,barajın çok altında kaldığı bilinen Anap ve onu bu duruma getiren Başkanının AB ye kabul edilmemiz konusunu dile getirmesiydi.9 ekim Komisyon raporuna kadar yetiştirilmesi elzem dediği,uyum yasalarının meclisten geçtikten sonra, uygulamalarının da tamamlanması ve Aralık Kopenhagen AB zirvesinde Türkiye için görüşme tarihi alındıktan sonra seçime gidilmesi ülke geleceği için şarttır, diyen sn. Mesut Yılmaz, Kopenhagen zirvesi gündeminde Türkiye’nin olmadığını biliyordu.AB hazırlık ve izleme komisyonuna Luxemburg zirvesinde verilen görev belli idi.Amaç,Anap’ın sonu demek olan seçimi,mümkün olduğu kadar erteletmekti.Burada sn Başkan AB’ye kabul edilip,edilmemizi iç politika için kullanıyordu.O,Anap partisi için sün-ni teneffüse gerekli oksijen peşinde idi.AB Türkiye ilişkilerini berbat eden zaten kendisi idi.
Bu tespit ve bu bilgiler ışığında,9 ekim AB genişleme İzleme Komisyonu Brüksel raporunu dikkatli okursak,AB konusunda bizlere söylenen bütün yalanları deşifre ederiz.Gerçi LDP sitesinde, seçim erteletme çalışmaları sırasında,yani eylül ayında,AB suistimalı adı altında bu konuyu irdelemiştik.Burada,Komisyon raporunda Türkiye’ye görüşme tarihi verilmeyeceğinin kesin olduğunu, yazmıştık. AB’nin pazarı olmamız nedeni ile,komisyonun bizden bahsederek,gönlümüzü hoş tutacağını da yazmıştık.Türkiye ile ilgili yazının,ne 21-22 Ekim AB Başbakanları ön toplantısın da,nede Aralık Kopenhagen zirvesinde bir tek kelimesinin dahi konuşulmayacağını yazmıştık.
Brüksel de rapor açıklanmadan önce basına sızdırılarak etkisini azaltmak,siyasi bir taktik idi.Bizim gibi yalandan şartlandırılmış toplumlara,afyon etkisi yapmak gayesini güder.Dikkatli okuyucular hatırlarlar,Kemal Derviş uzun pazarlıklardan sonra CHP ye kapağı attıktan sonraki ilk Avrupa gezisinde, Genişleme Komisyonu sözcüsü Vanhaugen’nin ,irik dudak ameliyatlı, kendisine görüşmeler için tarih almak istiyorsanız,siz ve Başkanınız Deniz Baykal Avrupalı Başbakanları ziyaret ediniz,dediğini basına sızdırmıştı.Bunun doğruluğu da tartışılabilir ama bunu bir an için doğru kabul etsek,ne büyük ayıp değil mi?İktidarda olan bir hükümeti aşarak,ülke iç işine karışan Avrupalı bir Bürokrat.Bırakın görüşmeye değer olmayan bir ülkeyi,AB üyesi bir ülkeye bunu söyleyebilir mi acaba?Kimin hangi işle görevli olduğu,her demokratik bir anayasa ile yönetilen ülkede bellidir.Anlaşılan Emperyalizmin işine gelmeyen hükümeti,önce terörist ilan edip,sonra o ülke dışında muhalif gruplar bulup, bunları gölge hükümet ilan etmek alışkanlığı ve cesareti yaygınlaştırılmak istenmedir.Seçim kararı alınınca gözlemci gönderme arzuları,bunların iştahlarının bize dönük olduğunu mu gösteriyor acaba?
9 ekim tarihli komisyon raporunda,Türkiye hakkında nazik bir lisan kullanılmış.Türkiye 18 ayda çıkardığı uyum yasaları ile son 50 yılda yapılanların hepsinden fazla bir aşama yapmıştır deniyor. Üyelik görüşmeleri için tarih verilmemesine rağmen,AB kapısını Türkiye için tamamen kapamadıklarını vurguluyorlar.Takdir ettikleri uyum yasaları,barış zamanında idam cezasının kaldırılması ve Kürt azınlıklarına!!! verilen hakların güçlendirilmesi. Endişeleri, işkencenin hala devam etmesi,Hapiste hala fikir ve siyaset adamlarının bulunması,buna gerekçe gösteriliyor.Askerlerin hala sivil yönetimde etkileri olduğu iddia edilerek,buna gerekçe olarak ta MGK gibi kuruluşun etkin olduğu toplumda,demokrasiden bahsedilemez ve böyle bir ülke,demokratik bir klüp üyesi olamaz deniyor.Demokrasi zaafı olarak ta,partilerin kapatılarak seçime sokulmamaları,parti başkanlarının seçime girmelerinin engellenmesi gösteriyorlar.Denk olamayan bütçe,ekonomik kaos ve plansızlık,borç, brüt milli gelir oranının da 1 re yaklaşmasını,ayrıca önemle işaret ediyorlar.
Son olarak bu rapor ile ilgili Avrupa ve Türkiye de söylenenleri dile getirip, partimiz LDP aday ve idarecileri için AB konusunun bir özetini vereceğim.
*Kemal Dervişe,Baykal ile beraber Avrupa ülkeleri başbakanlarına gidip,rica ederseniz,ancak bu karar değişebilir,dediği basına duyurulan ve bunu da bugüne kadar tekzip etmeyen komisyon sözcüsü
Vanhaugen,Türkiye’yi uyum yasaları nedeniyle kutlarken,24-25 ekim ön zirve toplantısına üye ülke başbakanlarının,yeni aday ülkelere sağlanacak mali yardım finansman projeleri ile gelmelerini söylemiş.
Bu genişleme için büyük bir harcama gerekeceği,nasıl bir gerçekse,bu birleşmenin Avrupa ülkelerine getireceği avantajların,bu giderleri kat be kat karşılayacağı da,o kadar gerçektir..En büyük avantaj “0” gümrüktür.Türkiye’nin bir an önce AB’ye üye kabul edilmesi, Avrupalılara ilave bir avantaj getirmiyor. Çünkü Türkiye zaten üye yapılmadan, gümrük birliğine alınmış ve “0” gümrük bir ülke olmuş.
Komisyon 2004-2006 arasında 40 milyar euro genişleme masrafı öngörüyor.Bir hafta önce Irlanda,Nice kriterlerini(tek para) halk oylaması ile ret etti,Roman Prodi (komisyon Başkanı), bunun Avrupa’nın genişlemesi için bir tehlike olduğunu da belirtti.Bu uyarı İrlanda halkına idi,ama aynı zamanda,onun Avrupa’nın sınırlarını nasıl düşündüğünün, dünyaya ilanı idi.Prodi devamla, Köminist diktatörlükle yöneltilen 8 ülke, Slowakya, Slovya, Litvanya, Letonya, Estonya, Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyetleri, olağanüstü bir blançö ve kendi imkanları ile stabil bir demokrasiye geçişi başarıp, 2004 yılında üye olabilecek kadar gelişmelerini kutlamış, Romanya ve Bulgaristan’ın ise 2007 ye kadar gelişmelerini tamamlayarak, Avrupa doğu sınırlarını belli edeceklerini ifade etmiştir. Bravo bu 10 ülkeye ve Malta ile Kıbrıs’a demiştir.Tarih merak edenlere, belirtelim Prodi’ye göre 2007 ye kadar Avrupa’nın doğusu Bulgaristan ile sınırlanmış.Biz 2007 den sonraki başka bir bahara bakalım.
Vanhaugen kaş yaparken,göz çıkarıyor.Kürt vatandaşlarımızdan azınlık diye bahsetmek,ne onun, ne de patronlarının haddidir.Bu yalnız politik gaf değil, büyük bir ayıptır.Ne Osmanlı dönemi, ne Serv, ne Lozan veya ne her hangi uluslar arası bir sözleşmede Kürt vatandaşlarımızdan azınlık diye bahsedilmemiştir. Seçim kargaşasında bunun sözcü tarafından telaffuz edildiği gözden kaçmıştır.Bu adama, bizim üyelik başvurumuza, komisyonun olumsuz yanıtından dolayı kızmamıza gerek yoktur.O alt tarafı bir sözcüdür.Esas protesto edilmesi gereken, bizi pohpohlamak ve sözde yumuşatmak isterken yaptığı yorum gafı, hatta terbiyesizliğidir. Bu tutum öteden beri AB’nin Türkiye temsilcilerinde de gözlenmekte idi. Zayıf ve bilinçsiz hükümet ve yöneticilerine rağmen Türkiye bu muameleye laik değildir. Bu yanıtsız kalan davranışlar, AB’ye girişimize karşı olanlara malzeme olmaktadır. Onlar karanlık emellerine ulaşmak için, bu gibi aşağılayıcı Avrupa kaynaklı davranışları, kullanarak halkı yanıltmaya ve taraftar bulmaya çalışmaktadırlar.
Vanhaugen’in Türkiye’nin üyelik görüşmeleri için tarih verilmemesin de bir katkısı yoktur. Üye adaylığımız, Luxemburg’ta,o dönem hükümetinin basiretsizliği ve konuyu iç politika malzemesi yapması nedeniyle, kabul edilmemişti.Bunu en iyi o dönem başbakanı bilir.
Türkiye’de bu konuda sözde en sert çıkışı,yalanı yakalanan aynı kimse yaptı. Sıkılmadan da yeni bir yalanla durumu kurtarmaya çalıştı.Bu Rapor Kopenhagen zirvesini bağlamazmış!!!Zirvede Türkiye’nin hakkı geri verilebilirmiş. Avrupa çapında büyük bir kulis çalışması yapılmalıymış ve bunu da ancak siyaset olarak mevta olmuş,kendi partisi yaparmış.Türkiye’nin geleceği,Avrupa,Avrupa’ya üye olmak da,kendi partisini iktidar olmasına bağlı imiş!! ”Avrupa kapısı Diyarbakır” diyebilen bir mugalata ustası,Diyarbakır’da 1000-1500 kişi önüne çıkıyor ve bu cılız kalabalığa, ama taraflı medya sayesinde,seçim menziline girmiş tüm Türkiye’ye, ilgisiz, uydurma şeyleri duyuruyor. Ama kimse bunları yutmuyor artık.
Kesin üyelik için 10 ülke ile görüşmeler yıl sonunda başlıyor.Polonya devlet Başkanı Kwesniewski, uzlaşmaya her iki tarafında hazır olmaları gereklidir, arzusu, işlerin aslında hiçte kolay olmadığını gösterir.
USA hükümet sözcüsü”Bu rapor AB’nin Türkiye’deki uyum yaslarına saygısı eksizliğini gösterir”derken,aklı Irak’ta dır. Türk seçmenlerine,AB konusunda Türkiye’ye yardımcı olacağım diyerek kıl payı ile ve gerçekten gurbetçi vatandaşlarımızın oyları ile yeniden iktidar olan Herr Scröder, raporda Türkiye’nin aday adayı olarak bile adı geçmemesinden dolayı rahatlamış bir üslup ile” Rapor olağan üstü doğru ve akılcı” demiştir. İlavetende “Avrupa’nın bu şekilde genişlemesi tarihi bir şanstır” demiştir.
Türkiye’de ki seslere kulak verelim;
Anap ve Mesut Yılmaz’ı tekrarlamayacağım.
CHP,Deniz Baykal &Kemal Derviş,Bu rapor önemli değil,eğer CHP tek başına iktidar olursa,görüşmeler hemen başlayacak. Kuyruklu yalan.Bu haberin kaynağını niye vermiyorlar?Hemen medya ordumuzu o otoritenin yanına gönderip,onun bu müjdesini ülkeye naklen yayınlayıp,hep beraber CHP’ye oylarımızı verelim. Kemal Derviş ile Partiyi paylaşarak,3-5 fazladan oy alacağım diye partisini yine baraj geçememe ile karşı karşıya bıraktığını göremeyen bir parti başkanı.Partinin barajın altında kaldığı 1999 yılında konfeti yağmuru altında yaptığı kurultayı,arkasında estirdiği iktidara geliyoruz rüzgarlarını yine yaşatmaya başladı.Bir klipi 7 kere yayınlatarak,bir kanalın 6 gün kapanmasına neden olan bu rüzgar,acaba onu ve partisini bırakın iktidar olmayı,meclise sokabilecek mi?Van Haugen söyledi diye medyayı ayağa kaldırdığınız,Avrupa başbakanlarını yeni ortağınız ile ziyareti,ne zaman yapacaksınız?Tabii hele tek başınıza iktidar olun,o zaman değil mi?
Bakanlarının ayyuka çıkan yolsuzluklarından dolayı değil, Apo’yu astıramadığı için,seçmenlerine mahcup olduğunu kabul eden, MHP ve başkanı Sn. Bahçeli, uyum istikrar hükümeti diye 3,5 yıl boyunca bahsettiği koalisyon ortaklarından, meclise getirtilip,onaylatılan uyum yasaları nedeni ile kazık yediğini,bu yasaların kanunlaşması ile Türkiye’ye hiçbir zaman Kopenhagen de tarih verilmeyeceğini öğrenince, yasaların iptali için anayasa mahkemesine baş vurdu. Bu yasaların iptal edilmeyeceğini bilerek, yaptığı başvuru, prestijini, seçmeni gözünde kurtarmak içindi. 9 ekimde komisyon raporu açıklanıp,tarih verilmediğini görünce,bu arada Anayasa mahkemesine müracaatı da ret edilmişti,Avrupa ile onurlu bir şekilde,tek başlarına iktidar olunca anlaşacaklarını, hatta türbanı bile halledeceklerini, cesaretle ama çokta inandırıcı olmayan bir dille anlatıyordu.İktidara gelen,Avusturya da aynı geçmişe ve zihniyete sahip partinin ve başkanının sonunu duymamış gibi görünüyor.
DYP ve onun Başkanı Hanim efendi,başbakanlığında gümrük birliğine hiçbir taviz ve karşılık almadan girerek,Türkiye’yi Kurtlar sofrasının ortasında bırakmıştı.Irak’a ve Avrupa’ya benim başbakanlığımda girilir diyor.
Sn. Başbakan,Bülent Ecevit, 1977 deki daveti ret ettiğini unutmuş,hastalık nedeni ile mahzur görülebilir, ama raporu da okumadığı belli, AKP seçilmezse ki raporda, AKP yapılan anti demokrat uygulama,demokrasi hatası olarak alınmış,aralıkta Koopenhagen’de tarih verilecekmiş. Yeter ki AKP iktidar olmasın.
Liberal Demokrat Parti Lideri Besim Tibuk; ”Avrupa birliğine gireceğiz. Ama fazla beklentimiz yok.”
Yukarda anlattıklarımın ışığında, bugün Türkiye-Avrupa ilişkilerinde,en yalın, gerçekçi, faydalı ve ülkem için en onurlu söylem işte budur.
AB yöneticilerinin beyanatlarında gizli mesaja cevabi Sn. Tibuk dile getirmiş. Avrupalı artık yeni ortakların kendi ayaklarının üstünde durmalarını istiyor. Ortaklara bilhassa tarım sektöründe artık destekleme vermek istemiyor. Kendi tarım sektöründen vazgeçemeyecekleri için, buna kendilerini mecbur görüyorlar. İkinci önemli verilen husus ise stabil demokrasidir. Bu da bazılarının yaptığı kelime oyunlarında olduğu gibi,tek başına bir partinin iktidar olması değil,ülkede bütün katmanların demokratik olması ile ilgilidir. Liberal Demokrat programa baktığımızda, stabil demokrasinin bütün katmanlarının hayatiyetinin nasıl sağlanacağını görürüz.
LDP iktidarı, ülkemi,Avrupa’nın bir an evvel aralarına almaya çalışacağı seviyeye getirecektir. Avrupa kapımızda sırada bekleyecektir. Coğrafi ve siyasi konulumu dolayısıyla Türkiye, halkının dinamizmini ve müteşebbis ruhunu harekete geçirecek LDP’nin iktidarında,Türkiye,bölgede, Orta Doğu-liderliği yanında, dünyada söz sahibi olacak, tarihten gelen liderlik ve hamilik işlevlerinin yeniden sahibi olacaktır.Ülkenin Dev ordusu sayısal çokluğuna, nicelik ve nitelik eklenerek, kendi ve komşu ülkelerde korku değil,sevgi ve saygı uyandıracak, onlara şefkat ile yaklaşıp, hamiliklerini yapacak, kendi hükümranlıklarının koruyucusu olacak. Atatürk’ün o dönem için müthiş sözü, yurda sulh, cihanda sulh. Bu dönemde cihanda sulh, yurda sulh olarak daha geçerlidir. Etrafınız huzursuzsa, bu size de bulaşır. Artık etrafınıza kör olamazsınız. Olumlu ve insancıl olmak kaydı ile olaylara müdahale de etmelisiniz.
LDP iktidarında Türkiye itibari layık olduğu yere, komşu ve ortakları ile gelecektir.
Haydi İş Başına.
Mustafa Balıkçıoğlu (LDP neferi)
Özet;
*AB giriş için birliğine en büyük başlangıç,1957 Paris Asosirt üyelik anlaşması
*1964 Ankara anlaşması iyi niyetli bir başlangıç,iki tarafın hataları ile akim kaldı.
*1977 Yunanistan ile tam üyeliğe girmeyi ret,basiretsizlik.
*Özal’ın yeniden tam üyelik müracaatı,çok olumlu.
*1995 de üye olmadan gümrük Birliğini kabul etmek,affedilmez günah,Tansu Çiller.
*1997 Luxemburg kaçırılan tren.Mesut Yılmaz-Kohl arasında neler geçti.
*2002 Seçim nedeni ile ülke gündemine düşürülen yalanlar.
.AKP artık Avrupa bizde seviyoruz?
.Ben iktidar olursam,Türkiye’yi AB’ye alırlar,Anap,Mesut Yılmaz
.Başbakanlığım sırasında çok Avrupalı siyasi tanıdım.Ben
başbakan olursam,zamanında verdiğim “0”gümrük tavizinden
sonra,artık onları ben ikna ederim.
.Deniz Baykal&Kemal Derviş tek başına iktidar,hemen AB.
.Bu seçimde Tayyip Erdoğana’a oy vermeyin AB deyiz.Bülent
Ecevit
.Uyum yasalarına karşıyım ama AB ile anlaşırım.MHP
.Biz bağımsız ortaklar arıyoruz.AB bürokratları.