1994 yılında DYP-CHP iktidarının ülkeyi sürüklediği büyük kriz ve %1000’lere varan faizler sonucu bazı bankaların batması, yine aynı iktidarın bankalardaki tüm mevduata devlet sigortası sistemi getirmesine sebep oldu. Bu durum bankaları denetlemekle yükümlü olan BDDK’nın kurulmasını ve Türkiye ekonomisinde dramatik bir rol üstlenmesini getirecekti.
Türkiye maalesef 1994 yılında yaşanan krizin sorumlusu DYP-CHP koalisyonunun kötü yönetimi ile kalmadı. Daha sonra iş başına gelen diğer “Ankara Partileri” de Türkiye ekonomisi üzerinde ellerinden gelen tahribatı yapmaya devam etti. Özellikle de DSP-MHP-ANAP koalisyonu tarafından yaratılan 2001 krizi.
Elbette bir fark vardı. 1994 yılında Türkiye’deki tüm bankalara devlet tarafından mevduat sigortası verilmişti, ve hükümetlerin kötü yönetiminin yarattığı krizler ve(ya) banka sahiplerinin kötü yönetim ve usulsüzlükleri başka bir çok bankanın zor durumda kalmasına sebep olunca BDDK tarafından sırayla irili ufaklı bir çok bankaya el konarak, devletin Tasarruf Mevduat ve Sigorta fonuna devredildi.
Fona devredilen bir çok bankanın açığı, yani mevduat sahiplerine karşı yükümlülükleri bulunduğundan devletin el koyduktan sonra bu bankalara para yatırması gerekiyordu ve bu yapıldı. Milyarlarca dolar. Peki bu kimin parasıydı? Elbette halkın. Para olmadığında ise IMF’den borç alınıyor, yani halk borçlandırılıyor ve bankaların açıkları böyle kapatılıyordu.
Liberal Demokrat Parti olarak klasik “Ankara Kafası”nın başımıza bela ettiği bu devlet sigortası ve BDDK gibi kurumlara karşı olduğumuzu söylememize gerek yok. Daha en başından beri devletin mevduata sigorta vermesinin yanlış olduğunu söylerken, devletin Banka denetleme gibi bir yeteneği olmadığını, bu işi eline yüzüne bulaştıracağını söyledik. Ve tarih bizi bir kere daha haklı çıkardı.
Peki çözüm mevduata verilen devlet sigortası ve BDDK gibi devlet kurumlarının bankaları denetlemesi değilse ne?
Çözüm her zamanki gibi devlet müdahalesi yerine serbest piyasanın içindedir.
Bankalar da her işletme gibi iflas edebilirler. Bu son derece normal ve ekonomi için sağlıklıdır. Ekonomide iflas, kaynak israfının sona ermesi, adeta kanamanın durması gibidir. Banka iflaslarında, bankaya para yatıran mevduat sahipleri paralarının bir kısmını kaybedebilirler ama bu her muhtemel kazancın getirdiği bir risktir.
Üstelik devlet müdahalesinin olmadığı gerçek serbest piyasa ekonomisinde, yani LDP iktidarında bankaların mevduatlarını sigortalayacak ve onları denetleyecek özel sigorta şirketleri olacaktır. Bu sigorta şirketleri farklı bir şirket de olabilir, bir çok bankanın ortak olduğu bir sigorta şirketi de.
Üstelik özel sigorta firmaları tarafından yapılacak bu denetim, banka iflas ettiği takdirde para sigorta şirketinden çıkacağı için (yani birinin canı yanacağı için) çok sağlam olacaktır. En azından hiçbir riski olmayan devlet memurlarının denetiminden çok daha etkili olacak, bankalar sorumsuz yönetimde bulunamayacak, hortumlamalar sona erecektir. Sonuçta devletin mevcut olduğu her yerde yolsuzluğun olması kaçınılmazdır.
LDP iktidarında bankacılık konusunda şu anda olduğu gibi yüzlerce yasa ve onlarca devlet kurumu olmayacaktır. Banka kurmak ve mevduat toplamak tamamiyle serbest bırakılacaktır. Böylece banka sayısı artacak, ekonomi sadece bir iki bankanın sırtına, başarı ve başarısızlığına mahkum olmayacaktır.
LDP iktidarında bankacılık ile ilgili tek kanun her bankanın mevduatının hangi özel sigorta firması tarafından sigortalandığının banka tarafından her yerde (reklam, şube, yazılı dokümanlar) açıkça belirtmesi ile ilgili kanundur. Şayet bir banka sahibi veya yöneticisi bankanın parasını zimmetine geçirirse o şahsın mallarına el konacak, ve sanık hırsızlıktan yargılanacaktır.
LDP iktidarının Bankacılık dahil genel finans sektörü için uygulayacağı “sıfır vergi” politikası da, bir çok yabancı bankayı Türkiye’ye çekecektir. Böylece ülkede reel sermaye hızla artacak, faizler düşecek, hem devletin hem de özel sektörün borçlanma maliyetleri düşecektir. Böylece Türkiye ekonomisinin yaşadığı finansman susuzluğu sona erecektir.
Kısaca, Liberal Demokrat Parti, ekonominin temel sorunun devletçilik olduğunu ve son yıllarda Bankacılık sektöründe yaşananların bu devletçi anlayış sonucu ortaya çıktığını iddia etmekte, ve sorunun liberalizmde yani serbest piyasada olduğunu söylemekte, ve her geçen gün haklılığı daha da kanıtlanmaktadır.