tr
logo
  • 28 Yıldır Hak ve Özgürlüklerin Kalesi !
  • 0 532 394 11 88
  • [email protected]
  • tr Türkçe
Üye Ol!
  • Anasayfa
  • Kurumsal
    • Yönetim Kadromuz
    • Tarihçe
    • Liberalizm Nedir ?
    • LDP Nedir ?
    • Neden LDP ?
  • Görüşler
    • LDP Projeleri
    • Başkanlık Sistemi
    • Parti Programı
    • Yeni Anayasa
    • Politikalar
    • İlkeler
  • Etkinlikler
    • Etkinlik Listesi
    • Resim Galerisi
    • Video Galerisi
  • Blog
  • Temsilcilikler
    • Yurtdışı Temsilcilikler
    • Dost Kuruluşlar
    • İl Başkanlıkları
  • İletişim

İlkelerimiz

  • Parti Programı
  • Eğitim Kültür Çevre Sağlık
  • Dış Politika
  • İnsan Hakları & Demokrasi
  • Anayasa Önerisi
  • Adalet & Yargı
  • Ekonomi
  • Belediyeler
  • İşçi Emeklileri
  • Para Finansman Vergi
  • Esnaflar
  • Komşular ile İlişkiler

Etiket Bulutu

Esnaflar

post-01

(Liberal Demokrat Parti Programı'na açıklık kazandırmak amacıyla, Genel Başkan Besim Tibuk tarafından 20 Kasım, 1994 ve 20 Haziran, 1996 tarihlerinde İstanbul'da düzenlenen panelin ses kayıtlarının deşifre edilmiş metnidir.)


Sevgili arkadaşlarım. Hoş geldiniz.

Liberal Demokrat Parti olarak esnafımızla yapmayı öngördüğümüz toplantılardan ilki, bakkal esnafımız ile ilgili.

Bizim için bakkallar, toplumumuzun temel direklerinden birisidir. Partimizin bakkallarla ve özellikle, bakkal sorunları ile yakından ilgili olduğunu, burada özellikle belirtmek isterim. Neden bu ilgi?

Son ekonomik gelişmelerden en ağır biçimde etkilenen, en çok bunalan kesimlerin başında bakkalların geldiği görüşündeyiz.

Bugünkü toplantımıza gösterilen ilgi de --ki, yeterli ya da yaygın duyuru yapılamamıştır -- bunun kanıtıdır, inancındayım. Yaşamımızın önemli bir parçası olan bakkallar gerçekten zor durumda olmasalar, bir Cumartesi günü, işlerini, güçlerini bırakıp, buraya gelmezlerdi!

Bugünkü görüşmemizi bir sohbet şeklinde geliştirmek istiyoruz. Önce, panelist arkadaşlarımız söz alacaklar, sonra da, tartışmaya geçeceğiz. Benim sizlerden ricam, tartışmaya katılmanızdır çünkü, konu hepimizin ve özellikle, sizlerin konusu.

Sizler ne kadar katkıda bulunursanız bu tartışmalara, sorunlar o kadar açığa çıkacak ve dolayısıyla, tartışılabilecektir. Lütfen, çekinmeden görüşlerinizi ortaya koyun; soru sorun.

Şimdi sizlere, çok saygı duyduğum, çok değer verdiğim bir büyüğümü, Sayın İbrahim Gürdamar'ı takdim etmek istiyorum.

Sayın İbrahim Gürdamar, Türkiye'de bakkalların duayeni olan bir ağabeyimizdir. Kendisi 65 yıldır bakkallık yapmaktadır. 1950'de dernek çalı&127;malarına başlamış; 1965'te de, Türkiye Bakkallar Federasyonu'nu kurmuştur.

Sayın Gürdamar, 1965'ten, 1990'a kadar ki, bu 25 yıl demektir,

Türkiye Bakkallar Federasyonu'nun Genel Başkanlığı'nı yapmıştır. Sanırım bu bir rekordur.

Bakkal camiasının Sayın Gürdamar'a çok şey borçlu olduğuna inanıyorum. Böyle bir toplantıya katıldıkları için, kendilerine huzurunuzda tekrar teşekkür ediyor ve ilk sözü, Sayın Gürdamar'a vermek istiyorum.

İbrahim Gürdamar, Türkiye Bakkallar Federasyonu Kurucu ve eski Başkanı

Sayın konuklarımız, basının, televizyonların kıymetli mensupları:

Liberal Demokrat Parti'nin Genel Başkanı Sayın Besim Tibuk ve sayın yöneticilerine bakkallık mesleğine ve sorunlarına, sıkıntılarına yakın ilgi ve alâka gösterdikleri için; gerek bu toplantıya katılanlar, gerekse bu toplantıyı tertip edenlere, teşkilâtım ve şahsım adına şükranlarımı arı ederek sözlerime başlamak istiyorum.

Bizim mesleğimiz mensuplarının da, Türkiye'deki bütün vatandaşlarımız gibi, enflasyondan mağduriyeti vardır. Ancak, bizim, mesleğimizin özelliklerinden mütevellit, ayrıca sorunlarımız vardır. Bu konuları genç arkadaşım Ali Bey, rapor halinde sizlere takdim edecek.

Nur Ali Parlak
Türkiye Bakkallar Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi

Önce, bu toplantıyı tertip ederek; esnaf ve sanatkârların sorunlarına sahip çıkarak, böyle bir ortamın doğmasına yol açan Liberal Demokrat Parti Sayın Genel Başkanı Besim Tibuk Bey'e teşekkürlerimizi sunarız.

Gerçekten de, Türk esnaf ve sanatkârlarının yaşamsal anlamda derin sorunları vardır. Bu sorunların bu tür etkinlikler çerçevesinde görüşülüp, tartışılması ve çözüm yollarının aranmasının büyük yararları vardır:

Bu toplantı bakkalların sorunlarının tartışılıp, çözüm yollarının aranması için yapılmaktadır. Ancak, bakkal esnafının sorunlarının, ülkemizdeki diğer esnaf ve sanatkârların sorunlarından ayrı düşünülmesi pek doğru olmaz.

Bakkallar, genel hakları itibariyle, bireysel davranıp, yalnız kendi sorunları varmış gibi bencil olmayı doğru bulmazlar. Bakkallar, toplumun diğer katmanlarından soyutlanıp, ayrıcalıklı bir yere oturtulmak gibi bir düşünceye yeğlemezler.

Çünkü, toplumumuz, ben, sen diye değil, biz varız şeklindeki toplumcu düşünceyle hareket ederse, top yekûn hareket ederse, ülkemiz daha sağlıklı temeller üzerinde kalkınacak ve gelişecektir.

Bu güzel ülkede 60 milyonu aşan nüfus ancak bu şekilde hep birlikte düşünecek, hep birlikte değerleri ortaya koyarak, o değerlerden oluşan refahı da, yine hep birlikte mutlu biçimde paylaşacaktır.

Türk insanı, ayırım gözetmeden, tasada, kıvançta ortak bir kültürün tamamlayıcı unsurları olarak çok büyük düşünmek, devasa sorunları birlikte çözmek ve ülkemizi muasır medeniyet düzeyine çıkarmak sorumluluğunda olduğunu hiçbir zaman gözden ırak tutmamalıdır.

Biz bakkallar olarak, ülkemizin insanlarına ve sorunlarına hep böyle bakıyor; ülkemiz insanının çözüm bekleyen sorunlarında kendimizi ayrı düşünmenin doğru olmadığına; doğru olanın ortak düşünme paydasında buluşma olduğuna inanıyoruz. Bu güzel ilke ve hedefler etrafında bütünleşmenin yararını bir kere daha burada vurgulamanın derin keyfini ve hazzını yaşıyoruz.

Ülkemiz insanının bugün yaşadığı en ağır sorun, bizce, bir türlü aşağıya çekilemeyen enflasyon sorunudur. Bu sorun, köklü, güçlü ve akılcı tedbir ve politikalarla çözülmediği müddetçe. Halkımızın da, esnaf ve sanatkârların sorunu da bitmeyecektir. Zaten küçük esnaf yaşam kavgası vermektedir ve gün be gün eriyerek, yok olmaya, kepenk indirmeye devam etmektedir....

Biz ülkemiz sorunlarının yerinde, yerel yönetimler eliyle çözüleceğinin sarsılmaz inancı içindeyiz. Ancak, yerel yönetimler yeni, yeni gericilik gibi, ukalâ tavırlar ve yaptırımlar içine girerek, toplumumuza zarar verecek sıkıntı ve sorunların yumağını oluşturmaktadır.

Örneğin, İstanbul'da bazı belediyeler, yok içki satamazsınız, yok ekmek satamazsınız diyerek, toplumun alı&127;kanlıklarına ve dinamiğine ters gelen söylem ve uygulamalar ortaya koymakta; bakkal esnafına yasal olarak satma hakkına sahip olduğu içkiyi, ekmeği sattırmamaktadır.

Pekiyi, bu esnaf ne satarak ekmeğini kazanacaktır ve aile yaşamını nasıl sürdürebilecektir? Akıl sahibi olan insanları bu yanlışlığı cevaplandırmaya çağırıyoruz. Şunu satma, bunu satma diye fetva verilerek, yerleşmiş kural ve uygulamalar zarar verici ölçüde ters çevrilmektedir. Bu yöneticileri akıl yoluna davet ediyoruz.

Bakkal esnafı artık her önüne gelenin sırtına bindiği ve dilediğini yaptırabildiği sessiz ve tepkisiz bir kesim değildir. Düne kadar, toplumsal barış ve huzur adına hep tepkisiz kalmayı uygun buldu ama, bu durum bakkal kesimine daha çok yüklenmeyi getirdi.

Bakkal esnafı artık bu haksızlıklara ve yanlış yaptırımlara sessiz ve tepkisiz kalmayacaktır. Yasaların verdiği tüm hakları kullanarak; toplu ve güçlü şekilde hareket ederek, haklarını almaya çalışacaktır. Bu hakların neler olduğunu ve nasıl davranırsak başarılı olup, haklarımızı elde edeceğimizi biliyoruz.

Bunu kimse aklından çıkarmasın ve göstereceğimiz tepkinin de ne denli ağır olacağını düşünerek, adımlarını ona göre atsınlar. Bizden dostça hatırlatması.

Burada bazı çifte standart uygulamalarına değinmek isteriz.

Ürünlerinin % 90'lık bölümü biz bakkal esnafı tarafından halka ulaştırıldığı halde, bize % 20, % 25'lik kâr marjı tanıyan; buna karşın, yağ, meşrubat, deterjan, süt ve süt ürünleri ve diğer gıda sektörlerinin ürünlerinin ancak % 10'luk bölümünü halka ulaştıran METRO, MİGROS, CARREFOUR gibi süper marketlere % 45, % 50'lik kâr oranı tanıyarak, bakkallara karşı haksız rekabet ortamını yaratan, miktar indirimi yoluyla destek verenlere karşı artık sessiz, tepkisiz kalmayacağız.

Vergilere gelince:

Zaten enflasyon gibi, adı konmamış vergi altında, her geçen gün dükkânının raflarında bulunan ürünleri eriyen; bu sebeple, ticari yaşamlarını terk noktasına gelen küçük esnaf ve sanatkârlara, kâr veya zarar ettiği hiç dikkate alınmadan, belge nizamına dayalı, satışlara karşı zarar etmiş olma sıkıntısını düşünmeden, bu kez de hayat standardı esasına göre tespit ve tayin edilen vergiyi mutlaka vermek zorundasınız diye dayatılması ve bu suretle, kelle vergisine tabii tutulması; peşin vergilerin % 50 oranında artırılması; ayrıca, net aktif ve ekonomik denge vergisi gibi, yeni yeni vergileri verme zorunluluğu yaratılması, küçük esnaf ve sanatkâra yıkım üstüne yıkım gibi sonuçlar getirmekte; her geçen gün, kepenk indirme gibi, hiç de sevimli olmayan, çirkin manzaralar yaşanmaktadır.

Esnaf ve sanatkârların içinde bulunduğu ekonomik açmaz ve çıkmazlar, iyice tahlil ve tespit edilerek, onların üzerine daha fazla gidilmemesi sağlanmalıdır.

Şurası açık bir gerçek ki, esnaf ve sanatkârlar toplumun temel direğidir. Bu direk yıkıldığı takdirde tüm toplumsal yaşam sarsılacaktır.

Yalnız başına esnaf ve sanatkârlar değil, yanlarında çalıştırdıkları yüz binlerce çırak ve kalfa, iş olanaklarını yitirecek; ülkemizde zaten çok büyük olan işsizler ordusunun daha da büyümesi yolu açılmış olacaktır. Bu yetmeyecek, işini yitiren esnaf ve sanatkârlar derin sosyal problem oluşturacaktır.

Şunu acıyla ve sıkıntı duyarak görüyor ve izliyoruz:

Ülkemiz gerçekten çok büyük ekonomik sıkıntı içinde bulunmaktadır. Derin yaralar açan ekonomik sorunların üstesinden gelinmesi, toplumsal özveriler ve katkılarla mümkün olacaktır.

Türk esnaf ve sanatkârları bunun bilincinde olarak hareket etmekte; özverinin gerekli kıldığı her türlü katkıyı sağlayarak, üstüne düşen sorumlulukların içinde hareket etmektedir.

Ancak, bu demek değildir ki, katlanılması olanaksız olan yeni yeni yüklerin altına girebilecektir. Bu çok acımasız bir durum olur.

Türk esnaf ve sanatkârları, özverinin yalnız kendilerince değil, tüm toplumsal katmanlar tarafından, adalet ve eşitlik ilkeleri çerçevesinde, adil biçimde paylaşılmasının daha isabetli olacağı inancı içindedir.

Bu ülke, bu ulus için çalışan, didinen, üretmek isteyen, iyi niyetli herkese ve her kesime selâm olsun diyor; buradan, "Gelin birlik olalım; sevelim, sevilelim!" diyoruz. Teşekkür ederim.

Tibuk : Çok güzeldi. Ben lbrahim Ağabeyimiz'e şahsım ve partimiz adına çok teşekkür ediyorum.

Arkadaşlar, bütün bu konuşmalarımız bir kitapçıkta toplanacak; size ve bütün bakkal esnafı arkadaşlarımıza dağıtılacaktır.

Partimizin esnaf konuları ile meşgul olan bir komitesi var; yalnız bakkallarla değil, tüm esnaf ve sanatkâr sorunları ile ilgilenen bir komitesi var. Bu komitenin başkanı, arkadaşımız Raif Terzi'dir. Kendisinden bir konuşma rica ediyorum,

Raif Terzi, Liberal Demokrat Parti Başkan Yardımcısı Esnaf ve Sanatkârlar Komitesi Başkanı

Sevgili bakkal kardeşlerim, değerli basın ve yayın organları mensupları, değerli misafirler:

Önce, Ali Bey kardeşimin bakkal esnafı adına dile getirdiği konuların tümüne katıldığımı belirtmek istiyorum. Bakkalların bizler için, toplumumuz için ne kadar kutsal olduklarını vurgulamak için de, kişisel olarak yaşadığım iki olayı size aktaracağım, o kadar.

Ben,1984 senesinde, bir kooperatif başkanı olarak, Beşiktaş'taki Ihlamur Sitesi'ni yaptırmıştım. 80 hanelik bir kooperatiftir bu ve üç tane dükkanından birisi de bakkaldır.

Site iskân edildikten sonra altı ay süre ile bakkalımızı işletecek kimseyi bulamadık. 800 km. uzaklıkta bakkal ve market olduğu halde, bütün site sakinleri isyan ettiler. Haftada birkaç kez gelen MİGROS'un gezici dükkânı ile idare ettik. Sonunda bir arkadaş geldi; kontrat yaptık ve işe başladı.

Ama, gelin görün ki, site sakinlerinin % 95'inin bizler gibi esnaf olmalarına rağmen, bakkaldan yalnız gazete, su ve ekmek alış verişi yapıyorlardı. Geri kalan ihtiyaçlarını süper marketlerden karşılıyorlardı. Dahası, yaz da geldi ve birçok arkadaşımız da yazlığa gitti. Bakkaldan yapılan alış veriş büsbütün azaldı.

Günlerden bir gün, haklı olarak bakkal kardeşimiz geldi ve dedi ki, "Ben bu işi daha fazla sürdüremeyeceğim."Kalmasını rica ettim ama, doğrusu gerçekten de mümkün değil, ciro yapmıyor, kazanamıyor.

Bunun üzerine, sitede yaşayan ailelerin hanımlarını çağırdım; arkadaşımızın durumunu anlattım. Hepsi anlayışla karşıladılar. Bakkal kardeşimizi çağırdım; bazı ambalaj vs giderlerini düşürmesini rica ettim. O da anlayışla karşıladı ve böylelikle, karşılıklı işbirliği, dayanışma içine girdik ve hâlâ sürdürüyoruz.

Bir diğer olay şu: Siteye taşınmadan önce ben Çiftehavuzlar' da oturuyordum. Sözünü ettiğim sitenin inşaatı bitince taşındık. Rahmetli anne ve babamız yaşlıydı; siteye taşınmak istemediler, cami uzaktır diye. Biz ise, taşınmak zorundaydık. Ne oldu biliyor musunuz?

Allah razı olsun, oradaki bakkalımız, Çiftehavuzlar'daki anne ve babamız nezdinde, âdeta bizim yerimizi aldı! Her gün, sabah, akşam uğrayarak, bütün servislerini yaparak,15 günde bir ziyaretlerine giderek... ailenin bir ferdi oldu. Anne ve babamızı kaybettik ama, o bakkal arkadaşımız hâlâ bizimle beraberdir.

Toplum olarak, bakkalla ilişkimizin ne denli yoğun olduğunu anlatabilmek için verdim bu örnekleri. Toplumda en güvenilir kişidir bakkal. Siz seyahate gittiğiniz zaman evinizi kollayan; bir telefonunuzla, istediğiniz malı kapınıza getiren.... sizin tartma ihtiyacı dahi duymadan, kabul ettiğiniz yarım kilo peyniri, 300 gr. zeytini evinize kadar getiren.

Basın mensupları burada olduğuna göre, bir de ,sunu özellikle belirtmek istiyorum:

Trilyonlarca lira ciro yapan basın organlarının da tahsildarlığını bakkallar yapmaktadır! Dolayısıyla, basının bu kesimin sorunlarına daha duyarlı davranması gerektiğini düşünüyor; lütfen sorunlara eğilin diyorum. Teşekkür ederim.

Tibuk : Teşekkür ederim Raif Bey. Efendim şimdi Bakkallar Odası Genel Başkan Yardımcısı Sayın Muammer Çay söz almak istiyorlar. Buyurun.

Muammer Çay, Bakkallar Odası Genel Başkan Yardımcısı

Liberal Demokrat Parti'nin Sayın Genel Başkanı'na Başkan yardımcılarına, esnaf ve sanâtkar kesimin en dertlileri olarak bizleri seçmelerinden mütevellit teşekkür ediyor; bizleri ziyaretle, bugünkü esnaf arkadaşlarımız ve yöneticilerini bir araya getirdikleri için saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım:

Huzurunuzda fazla vakit ve değerli dakikalarınızı almaksızın ileri sürdüğümüz sorunlar, dertlerimizin sadece dörtte biridir. Çok vaktimiz olmalı ki, bütün esnaf liderleri açık seçik dertlerini ortaya koyabilsinler.

Bizler her bakkal arkadaşımızın dilini anlarız ama, yörelere göre de sorunlar farklılaşır. Bu nedenle, vaktimiz de kısıtlı, biz dertlere kısa kısa, bir rapor halinde değinmiş bulunuyoruz.

Biz, aile olarak, üçüncü göbek bakkallığımızın 92. yılını kutluyoruz. Bununla birlikte, nereden, nerelere geldiğimize esnaf camiasının içinden bir ağabeyiniz veya kardeşiniz olarak, değinmek isterim.

Biz dedemizden oturak terazi devraldık. Ondan sonra babamızdan yarım otomatik terazi devraldık. Bugün elektronik terazi kullanıyoruz. Artık bakkal da kendi kendini yeniler duruma gelmiştir ve yenilemelidir de.

Esnafımızın enflasyon karşısında eriyip, gitmekte olduğu bir gerçektir. Bu gerçeği gördüğümüz halde maalesef, gelen vergiler de çok ağır. Kulağımıza geldiğine göre, yeni yeni vergiler de yolda.

Biliyorsunuz ortalama kâr haddimiz % 14. Yani, bir milyar ciro yaparsak 140 milyon vergi ödüyoruz. Yasa böyle diyor. Beyannamede daha düşük bir kazanç gösterdiğiniz zaman, sorgulanıyorsunuz, beyannamenizi düzeltmeniz isteniyor.

iyi de, o zaman neden biz işletme defterine tâbiyiz? Bazı esnaf için olduğu gibi, bizi de götürü vergiye tâbi tutunuz. Boşu boşuna muhasebecilere de ayrıca, her ay para ödemeyelim.

Her ay ödediğimiz rakamları bir araya getirdiğimiz zaman, yıl sonunda bakıyoruz ki, cebimizden büyük bir rakam çıkmış. Bu rakam devletin kasasına da girmiyor; hizmet veriyorum diyen muhasebecilerin cebine giriyor.

Bu nedenle, geliniz -- bizi idare edenlere sesleniyorum -- artık bizleri kurtarınız defter tutmalardan, muhasebecilere para ödemelerden. İsterlerse seve seve hazineye verelim de, hiç olmazsa devlet istifade etsin o paralardan.

Ne acıdır ki, suçlu mahkemeye avukatsız çıkabilirken; bir bakkal mali müşavirin kontrolü ile birlikte, beyannamesinin tasdiki ondan geçmemek kaydıyla, maliyeye gidemiyor.

Vergi dairesine gidebilmek için, vergi mükellefi olan bizlerin -- ki, bu hazırlanmış ve şu anda da Maliye Bakanımız'ın dilinin altında, yarın uygulamaya konulabilir -- yalnız bakkal değil, hiçbir esnafın mali müşavirsiz vergi dairesinden içeri girmesi mümkün olamayacak.

Bu tutum bize göre yanlıştır. Giderilmesi gerekir. Bu panelde dile getirilmesinde yarar görmekteyim.

Artık küçük esnaf ve bilhassa bakkal olan bizlerin daha fazla yük taşımaya tahammülü kalmamıştır. Basınımızın değerli yazarlarından da konuya eğilmelerini rica ediyorum.

Yetkililere duyurarak, onları uyarınız. Belki bizleri, belki üst kademelerimizi çağırarak, görüşeceklerdir. Bizler, bakkal odaları olarak bağımsız değiliz. Bağımlıyız. Birliklerimiz, federasyonlarımız, konfederasyonlarımız var. Bu yetkililerimiz davet edilirler, gideriz ve sorunlar en kısa sürede çözümlenir, yanlışlıklar giderilir.

Değerli arkadaşlarım, dert çok! Çantam da dolu. Daha fazla vaktinizi almayacağım. Saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

İdris KESKİN, Bakkal, Güngören

Önce, Liberal Demokrat Parti Genel Başkanı'na ve yöneticilerine, bu toplantıyı düzenlemiş oldukları için teşekkür ederim.

Ben, bakkal meselelerini beş altı kalemde topladım. Ana hedefleri, bakkalın durumunu ve günün sıkıntılarını aktarmaya çalışacağım.

Bir kere, bakkal demek, bir mahallenin bekçisi, polisi, güvenlik gücü demektir. Bakkalı tarif ederken, hiçbir zaman için kâr zihniyeti ile çalışan bir kuruluş tarifi yapmamak lâzım.

Biz 1979 yılında Ankara'da şunu söylemiştik Federasyon Kongresi'nde:

Türkiye'de binlerce, milyonlarca esnaf var; eşimiz, çocuğumuzla birlikte, 20 milyon kişiyiz. Sadece bakkallarımızın sayısı 1 milyon; eşleri, çocuklarıyla beraber, 4 milyon. Bakıyorsunuz, sanayicilerin bakanı var, Sanayi Bakanı; işçilerin bakanı var, Çalışma Bakanı; tarımla uğraşanların bakanı var, Tarım Bakanı.

Oysa, eşi, çocuğu ile birlikte 20 milyona tekabül eden bir nüfusun, esnaf nüfusun bir Genel Müdürlüğü bile yok. Yeni kurulmuş bir Genel Müdürlük var, ne iş yaptığı da belli değil. Böyle bir düzende, böyle bir sistemde benim bakkal esnafım mesleğini idame etmek için uğraşmakta. Neden?

Ben 25 yıldır politika ile ilgiliyim. Gençlik kollarında, sendikalarda, şurada burada çalıştım ama, 25 yıldır şu hükümeti idare edenlerin ne iş yaptıklarını, ne yapmak istediklerini bir türlü anlayamadım.

Örneğin, yabancı sermayeye karşı değiliz ama, yabancı sermayenin gelip, Türkiye'de bakkallık yapması ne demektir?

Yabancı sermaye gelip Türkiye'de sanayi kursun, fabrika kursun; buralarda benim işçi kardeşlerim çalışsın. Bakkallığı ben zaten yapıyorum; karım yapıyor, komşum yapıyor. Dahası, çok büyük işler yapıyorlarmış gibi, onlara imtiyazlar tanınıyor. Tabii, bu sistem böylece çöküşe gidiyor ve Türkiye'de hiçbir iş iyiye gitmiyor. Bakkalın işi de iyiye doğru gitmiyor.

Düşünebiliyor musunuz, bu memlekette bir firma geliyor, yabancı firma geliyor, bir kart çıkarıyor ve "Vergi mükellefi olanlara satış yapıyorum" diyor ve benim bakkalım % 14 vergi mükellefi iken, % 2 ödüyor! Devlet buna prim veriyor, bana Pazar günü dükkânını açamazsın diye zulmederken, onu serbest de bırakıyor.

Belli ki, devleti idare edenler bizi araştırmaya, tanımaya, anlamaya hiç lüzum görmemiş. İnanın ki, tanıma fırsatı bulsalardı, hepsi de bize kul köle olurlardı. Neden? Çünkü, sistemi ayakta tutan biziz, marketler, süper, hiper marketler değil. Bizim olmadığımız yerde felâket olacaktır. Bizim olmadığımız yerde sıkıntı olacaktır. Bunu görmekten, anlamaktan acizler.

Öte yandan, şöyle bir 78'lere, 79'lara geri dönelim. Hatırlayın. Esnaf dükkânını kapatması için sürekli baskı altındaydı ama, şerefi ve haysiyeti nedeniyle, bayrağı alıp, Taksim'e yürümedi. Bunun karşılığında ne gördü bu esnaf?

Bu devlet bana yabancı çünkü, benim fikirlerime, benim emeğime, benim katkılarıma itibar etmiyor. Bu devlet beni dinlemiyor. Bu devleti idare edenler bence beyin özürlü insanlar.

Düşünebiliyor musunuz, devlet bakmakla yükümlü olduğu işçisine, memuruna, çiftçisine bakamıyor! Komik fiyatlarla, asgari ücretlerle halkımızı geçindirmeye çalışıyor ve geçindiremiyor. Halk bana geliyor, veresiye almak durumunda kalıyor.

İstanbul'da yaptığımız bir araştırmaya göre, İstanbul bakkal esnafının toplam 10 trilyonun üstünde veresiyeden doğan alacağı var.10 trilyon demek, kıyamet koparan 5 Nisan Kararları paketinin beşte biridir. 5 Nisan Kararları 60 trilyon için alınmadı mı?

Bu demektir ki, esnaf olarak, bakkal olarak biz yemedik, yedirdik; içmedik, içirdik; kiramızı ödeyemedik, kira verdik. Neden? Sosyal patlamalara sebep olmayalım dedik de, ondan. Sermayemizi varsın bizim kardeşlerimiz yesin ama, devlet ayakta kalsın, sistem arıza görmesin dedik.

Siyasilerimiz seçim zamanlarında gelirler; "Şöyle yamansınız, böyle yamansınız, siz bizdensiniz" deyip, okşarlar, kandırırlar, oylarımızı alırlar. Ya sonra? İlk kazığı da bize atarlar!

Bunu hepiniz biliyorsunuz --Sayın Genel Başkan da iyi bilirler --bir araştırmada Fransa'da bakkalların azaldığı görülmüş. Fransız Ticaret Bakanlığı hemen bir kanun çıkartmış, bakkalları koruma kanunu ve marketlerin açılmasını belirli bir süre yasakladığı gibi, şarta bağlamış. Ta ki, bakkallar eski düzeye gelinceye kadar, yeni market açtırmamış. Halen de yasaktır.

Oysa, Türkiye'de sanki biz bu işi yapamıyormuşuz gibi, yabancı sermaye gelip, bakkallığa soyunabiliyor çünkü, onlara göre bakkallık en kolay iştir! Neden? Parası, sermayesi vardır. Türkiye'de enflasyon % 140. Alıyor malı, koyuyor kenara. Hiçbir şey yapmasa, % 140 kazancı var.

Yabancı sermayenin Türkiye'ye verdiği nedir? Geçen gün bir süper marketin açılışına katıldım ben de, Bursa'da. Marketin Genel Müdürü dedi ki, "Ben Türkiye'den 1000 paket biber, 50.000 paket turşu ihraç ettim. Türk ekonomisine işte katkım!" Halbuki, ben gayet iyi biliyorum ki, onu mahsus yapmış adam, dışarıda çöpe atma pahasına; buradan götürdüğünün beş mislini buraya getirmek için. Bunlar Türk milletini aptal zannediyorlar. Ama, olayın bu olmadığını onlar da görecekler.

Bir tehlike daha başladı yeni yeni.... Malûm, bizim dükkânlarımızın çoğunda eşimiz ve çocuklarımız durur. Geliyorlar, soruyorlar sigortaları var mı diye! Bu sebeple birçok arkadaşımızın hanımları da sigortalanmak zorunda kalmıştır, çok faydasını görecekler gibi!

Demek oluyor ki, bakkalı ortadan kaldırmak belirli zihniyette olanların işine geliyor. Birileri Türkiye'de bir şeyler yapmak istiyorlar ve bizi ortadan kaldırmak için, büyük bir seferberlik içindeler. Ama, ben inanıyorum ki, benim sağduyulu esnafım davasına bugün, dünden çok daha iyi sahip çıkacaktır.

Bir başka husus daha: Bilindiği gibi, devletin bir kişiye iş verebilmesi için, 20 milyarlık yatırım gerekiyor. Asgari 10 milyar olarak da düşünülebilir bu rakam.

Benim, devlete hiç faydalı olmuyorsam bile, işsiz gezmiyor olmam, bir sürü insana iş vermem bu devlete yetmez mi? 12 milyona varan işsizliği ben körüklemiyorum, benim çocuğumu işsiz gezdirmiyorum, tezgâhımda çalıştırıyorum, bu devlete yetmez mi, bu bir nimet değil mi?

Devlet, Nasreddin Hoca gibi, kendi bindiği dalı kesiyor. Bizi senelerdir böyle idare ettiler, hep kandırdılar. Ben daha fazla konuşmak istemiyorum. Beni dinlediğiniz için de hepinize teşekkür ediyorum.

Tibuk : Değerli arkadaşlarım, ben de birkaç cümle söylemek istiyorum.

Biz yeni bir partiyiz Yeni fikirlerle ortaya çıktık Ülkede sorunların bulunması, insanların canının yanıyor olması bir yerde bize talebi artırıyorsa da, böyle olmasını hiç istemezdik Bu toplantının kalabalık olması demek, işlerin iyi gitmediği, canı yananın, asabı bozuk olanın çok olduğu anlamına geliyor!

Liberal Demokrat Parti'ye ilgi de, beklenenin çok üstünde gelişiyor. Neden? Çünkü, daha önce de söylediğim gibi, bizim gözüm önerilerimiz var yani, sadece sorunları gündeme getirmekle kalmıyoruz. Ümit ederim ki, yönetici durumunda olanlar bu fikirlerden, bu önerilerden istifade ederler.

Eminim aklınıza şu gelmiştir. Bu Liberal Demokrat Parti'nin bakkallarla işi ne, nereden çıktı bu panel?

Liberal Demokrat Parti, adı üstünde, Türkiye'deki en ileri fikirli partidir; pratik bir partidir; çözümlerini net bir biçimde ortaya koyar. Programımıza bakarsanız, orada devlet yönetimi ile ilgili çok kesin görüşlerimiz olduğunu görürsünüz. Programımızı açıklayıcı yayınlarımızda ise, neyi, neden, nasıl yapacağımız son derece net biçimde ortaya konmuştur.

Partimizin sloganından da anlaşılabileceği üzere, biz size güveniyoruz; tek tek bu milletin fertlerine güveniyoruz Bu milletin fertlerinin becerisine, sağduyusuna, çalışkanlığına, girişimci ruhuna güveniyoruz. Devlet yönetiminin ferdi, bireyi rahat bırakması; bugün olduğu gibi, ona yük olmaması gereğine inanıyoruz.

Liberal Demokrat Parti devlet yönetmeye taliptir. İnsanların beyinlerini, yüreklerini yönetmeye değil. Sizler istediğinizi, istediğiniz gibi düşünür; istediğinize, istediğiniz gibi inanırsınız. Bu sizin meselenizdir, kimse karışamaz, devlet dahil. Dahası, devletin görevi sizin istediğiniz gibi düşünebileceğiniz, inanabileceğiniz, i&127; görebileceğiniz ortamı yaratmaktır diye düşünüyoruz.

Modern devlet sadece ve sadece üç şeyden sorumludur. İç güvenlik, dış güvenlik ve adaletin tesisi ve idamesi! Yani, toplumsal asayişin korunması (polis); ülkenin korunması (ordu) ve adaletin korunması (yargı)! Bunların dışındaki tüm görevleri fertler üstlenir ve devletten çok daha etkin biçimde yerine getirir... ekonomiyi de, eğitimi de, sağlığı da!

Bu panelimizde bu konulara daha fazla girmeyeceğim, vaktimiz sınırlı olduğu için. İlgilenenler için, Parti Programımız ve bu programda ifade edilen görüşlerin nedenini, nedenini, nasılını açıklayan bir dizi kitapçığımız yayınlanmış durumda.

Pekiyi, madem modern olmaktan söz ediyoruz, çağ atlatan modern süper, hiper marketler dururken, Liberal Demokrat Parti'nin bakkallarla, bakkal sorunları ile ne işi var? Öyle değil mi ya? Bütün ileri ülkelerde görüyoruz bu marketleri. Herhalde bir bildikleri vardır!

Arkadaşlar, öncelikle şunu belirteyim ki, biz Türkiye'nin "liberal" partisiyiz. Birtakım şablonlarla değil, Türkiye'nin gerçekleri ile Türk toplumunun kendine has maddi ve manevi değerleri ile düşünüyor, öneri geliştiriyor ve konuşuyoruz. Allah nasip ederse, öyle de hareket edeceğiz!

Bizim samimi inancımız o ki, bizim toplumumuz için ekonominin gerçek faydalı unsurları, bakkallardır. Süper marketlerin, hiper marketlerin de belirli bir hizmeti olduğu muhakkak ama, iyice düşündüğünüz zaman, özellikle Türkiye'nin bugünkü şartlarında, bakkalın çok daha faydalı bir ekonomik ve sosyal unsur olduğunu görüyorsunuz Neden?

Süper marketler, hiper marketler tüketim ekonomisini kamçılar. Örneğin, bu merkezlere gidiyorsunuz ve bir kere, hiç kullanmayacağınız, lüzumundan fazla mal satın alıyorsunuz. Bu israftır. Gerekli malı, ihtiyacınızdan fazla alıyorsunuz; süper market sizi buna teşvik ediyor.

Diyelim, yarım kilo peynir yerine, iki kilo peynir alıyorsunuz. Öyle değil mi? Sonra ne oluyor? Evde koyacak, depolayacak yer bulamıyorsunuz. Haydi bu sefer gelsin ikinci bir buzdolabı ya da derin dondurucu!

Ben kendi evimden gözlemlerimi söyleyeyim. Benim eşim de bir ara bu marketlere alıştı --artık gitmiyor ya--ve biz de ikinci bir buzdolabı aldık. AI sana yeni bir masraf! Elektriği, tamiri cabası! İçini doldurdukça, doldurduk ve bir de baktık ki, içinde ne var unutuyoruz ve gıda eskiyor, bayatlıyor, tadını kaybediyor ve dolayısıyla, atılıyor! İsrafa bakın. Eminim hepiniz, çoğunuz aynı durumu yaşamışsınızdır.

Ben bir ekonomistim ve 40 yıldır iş hayatındayım. Ekonomik konularda da ülkenin en iddialı insanlarından birisiyim. Size şunu söyleyeyim ki, toplumumuzun ikinci buzdolabı görevini, bakkallar görmektedir

0 beyaz peynirin, salamuralı tenekeden çıkıp, sana ulaşması başkadır; buzdolabında kuruyup ya da derin dondurucuda tadını kaybedip, gelmesi yani, çöpe atılması, başkadır! Bu en basit bir israf örneğidir.

Bir de şu var. Bir malı fazla satın aldığınız zaman, evde keyfi kaçar Öyle değil mi? Mesela, üç kasa portakal alın, çocuklar portakal yemez olurlar. Bu çok psikolojik bir olaydır. Bir malı fazla alıp, stoklamanın, hele evde stoklamanın, pek çok sakıncası vardır.

İş hayatında en önemli şey, hepinizin gayet iyi bildiği gibi, minimum stokla çalışmaktır; ta ki, toptancı ya da spekülatör olun. Süper market olayı, her evi gereksiz stok yapmaya teşvik ediyor! Son derece mahsurlu.

Türkiye'nin bugünkü koşullarında, süper, hiper marketlere karşı olmamızın bir diğer nedeni, haksız rekabet ortamı yaratıyor olmalarıdır. Rekabete tabii inanıyoruz ama, bu rekabet bakkallar arasında olmalı; süper market ile bakkal arasında değil.

Ben iş hayatından geliyorum. Ufaktan bir sürü iş kurdum, battım, çıktım filân. Bir işin gelişmesi için, gelir elde etmesi, kazanması lâzımdır. Siz malların çoğunu gider süper marketten alır; bakkalınızdan sadece ekmek, gazete, su, süt alırsanız, o bakkalınızın kanını kurutuyorsunuz demektir.

0 bakkal nereden para bulacak da, bakkalını yenileyecek, boyayacak, yeni bir buzdolabı alacak, sana yeni bir hizmet sunacak? Her şey karşılıklıdır. Oysa, bakkallarımız da para kazanacak ki, kazandığı parayı kendi işine yatırıp, bize daha iyi hizmet verebilsin.

Açıklıkla söylüyorum, toplumun ekonomik yapısına, insan unsurundan dolayı, süper marketler ve hiper marketler uygun değildir. Neden?

Arkadaşlar, bu ceketin kaç tane kolu var? İki. Niye? İki kollu olduğum için. Uzunluğu ne kadar? Kolum kadar. Ben şimdi modernlik diye, üç kollu ceket mi giymeliyim? Dahası, ben bu ceketi kaç senedir giyiyorum? 30 senedir. Neden? Çünkü 30 senedir bedenim büyümedi.

Benzer bir yaklaşımla, sorarım size toplumda bu anlamda ne değişti de, süper marketlere, hiper marketlere ihtiyaç duyduk? Hiçbir şey değişmedi.

Bakkallar, aynı bir bedenin kılcal damarları gibi, bu ülke ekonomisinin kılcal damarları olarak, üretilen ürünleri ülkenin en ücra köşelerinde pazarlamaya devam ediyorlar. Süper marketler, hiper marketler suni olaylardır çünkü, demin ifade ettiğim nedenlerle, insana en yakın hizmet veren, en faydalı olandır.

Sayın Cumhurbaşkanımız İzmir'de bir hiper market açmış ve demiş ki, "Biz çağ atladık! Önce süper marketlerdi, şimdi de hiper marketler açılıyor." Bunlar düşünülmeden söylenen lâflar. Madem ki ülke bunlarla çağ atlıyor, o zaman size bu işin bir ileri safhasını önerebilirim: Gidip fabrikadan alış veriş yapın; doğrudan üreticiden satın alın ihtiyaçlarınızı! Kolay mı? Bunun mantığı var mı?

Pekiyi, bu marketler nasıl ve neden başarılı oluyorlar? Haksız rekabet var da, ondan. &127;ok büyük bir haksız rekabet söz konusu. Üstelik bu sadece bakkallar ile marketler arasında da değil; bakkallarla, kamu görevi yapan belediyeler ve bakkallarla kamu kuruluşları arasında da var.

Belediyelerin ve kamu kuruluşlarının tanzim satış vb girişimleri en büyük haksız rekabet ortamını yaratmaktadır. Bu durum tam bir rezalettir günkü, bizim paramızla, siyaset yapılmaktadır, bu gibi ucuz satış yerleri açılarak. Nasıl?

Örneğin, şehrin en güzel yeri bedavadan tutularak; satış elemanları olarak, çok düşük ücret ödedikleri kamu görevlileri içlerine konularak ve sonra da "halka hizmet ediyoruz" denilerek! Yahu o hizmetin bedeli zaten bizden çıkmış olmuyor mu?

Ankara'ya gidip, bakın: Bütün KİT'ler binalarının altına satış yerleri açmışlar, gıda ürünleri, giyim eşyaları vs satıyorlar. Neymiş? Memurları fakir olduğu için -- ki, hakikaten de az para alıyorlar - ucuz mal sunuyormuş bu KİT' ler.

Bu böyle gitmez! 0 zaman hepimiz gidip, devlet memuru olalım. Ne işimiz var bakkallıkla, esnaflıkla?! Size çocukluğumdan bir örnek vermek isterim.

Ben Murgul'da büyüdüm, Bakır Fabrikası'nın yapıldığı sıralarda; 1951'de de faaliyete gegti. Burada üg dört tane manifaturacı vardı, bakkal vardı, iki tane ufak otel vardı, dört beş odalı.

Fabrika açıldı ve önce, bir misafirhane yaptılar. Tabii, oteller iflâs etti. Üç tane kahvehane açtılar, işçilere bile. Hatta, benim ilk işim, bu kahvehanelerden birisinde garsonlukla başlamıştır. Tabii, ne oldu? Kahvehanelerin sayısı da azaldı Murgul'da.

Derken, köprünün başında EKONOMA diye bir yer açtı Fabrika yani, Etibank. Geniş, güzel bir mağaza; hem manifatura, hem de bakkaliye satıyor. Herkes çok sevindi Murgul'da çünkü, çok ucuz. Tabii, biz de oradan alışveriş yapıyorduk, babam Fabrika'da çalışmadığı halde. Arayan, soran da yoktu zaten kimin alışveriş yaptığını.

Ne oldu biliyor musunuz? Murgul'daki bütün bakkallar, manifaturacılar bir bir kapandı, iflâs ettiler! Üç fırın vardı, bire indi. Fırınlar bile iflâs etti yahu!

Ne işi var devletin kahvehane işletmeciliğinde, otel işletmeciliğinde, bakkal, manav, manifaturacı, fırın işletmeciliğinde? Bırak yahu! Sen talep yarat, özel sektör gelişsin ve daha iyi hizmet sunsun.

Bu kafa var ya, bu kafa! O kafa ile devlet size (esnafa) neredeyse düşmanca bakıyor ve halkın da öyle bakmasına neden oluyor. Hatırlar mısınız bakkallar ile ilgili bazı karikatürleri, bilmem? Zavallı sıska bir memur geçiyordur; bakkal ve kasap, gayet şişman adamlar, ellerinde kazıklar, bekliyorlardır meselâ! Yani, memuru kazıklayacakları ima ediliyordur. Devletçilik bu kadar içimize işletildi!

İyi de, madem bu kadar kolaydı, o zaman neden istifa edip memuriyetten, bakkal açmıyor bu adamlar? Öyle değil mi? Üstelik, sokaklara dökülmüşler devlet memuriyeti diye; bin tane torpil yaptırmışlar üç kuruş için.

Yanlış anlaşılmasın, devlet memurlarına aslında çok hak veriyorum aldıkları maaşlardan şikâyet ettiklerinde. Ama, şunu unutmamak lâzım ki, memurların da az para kazanıyor olmalarının nedeni, ekonomik verimliliğin çok düşük olmasıdır.

Ekonomik verimlilik niye düşük? Düşük çünkü, ekonominin %70'i, %80'i hâlâ devletin elinde, kontrolünde! Ekonomik verimlilik kötü olunca, herkes az para kazanır, bakkal da, manav da, memur da, herkes!

Maalesef, devletin mentalitesi, işte bunu anlamayan memur mentalitesidir, maaş mentalitesidir. Onlar ekonomi diye aybaşında aldıkları maaşları görürler ki, o maaşların çoğu da zaten bir hizmetin karşılığı değildir çünkü, devletin yaptığı hemen, hemen her şey israftır. İşte bu kafa ile bakkalları, esnafı kazıkçı hatta, vergi kaçakçısı olarak görürler.

Şimdi, bakın bir örnek vereceğim beni çok sinirlendiren. Diyelim, TEKEL maddeleri almışsınız bakkal olarak. TEKEL zam yapılıyor sana, daha önce aldığın malın farkını ödetiyor. Doğru mu?

Yahu ben bu malı almışım yani, bu benim. Niye zam gelmiş? Enflasyon yüzünden! Yahu neden bana ödetiyorsun, daha önce parasını sayarak aldığım mala koyduğun zammı?

Şimdi size bir başka örnek vereceğim, çarpıklığı iyice ortaya koyabilmek için. Diyelim bir müteahhitsiniz. Devletin ihaleye çıkardığı bir arsayı, beş milyar liraya satın aldınız. İki yıl sonra, arsanın yanındaki ikinci bir arsayı devlet 15 milyara satarsa, sizden gelip aradaki 10 milyar lira farkı istiyor mu?

Böyle bir kepazelik olur mu? Sen enflasyona neden olarak, parayı pul edeceksin ve sonra da bana dönüp, satın aldığım malın farkını isteyeceksin! Ekonomiden anlayan kime bunu anlatsanız, sizi sopa ile kovalar. Fakat, devlette ses yok hatta, "Tabiidir" diyor. Hatta, arada bir televizyonlara çıkıyor, "Üç çuval, beş çuval TEKEL maddesi yakalandı" diye! "Vay, stokçu, karaborsacı, spekülatör..." diye. Devletin ekonomi kavrayışı bu kadar işte.

Bir kere, tüccar ile spekülatörü birbiri ile karıştırmamak gerekir. Tüccar bir malı alıp satandır; spekülatör ise, depolayan. Dahası, serbest piyasa düzeninde spekülatör, ekonominin en faydalı unsurlarından birisidir. Spekülasyon zorunludur, faydalıdır ve akıllıca yapılmalıdır eğer sağlıklı bir ekonomi istiyorsak.

Ne yapar spekülatör? İleriyi düşünüp, görüp, belirli bir malı stoklar. Örneğin, bahçelerde yetişen ve mevsiminde tüketim fazlası elmayı üreticiden satın alarak, stoklar mevsim geçince yavaş yavaş piyasaya sürer.

Üretici memnun kalır. Çünkü, üretimi elinde kalmaz, bahçelerde çürüyüp, heba olmaz. Tüketici memnun kalır çünkü, yılın her döneminde o ürünü elde etme şansına sahip olur. Ekonomi kazançlı çıkar çünkü, üretim değerlendirilmiş olur. Kısacası, spekülatör üretimi düzenler, tüketimi tatmin eder. Bu her üretim malı için geçerlidir.

Diyebilirsiniz ki, spekülatör bunu yaparken haksız kazanç elde etmiyor mu? Çünkü, böyle düşünmeye şartlandırıldık! Hayır, haksız kazanç elde etmiyor çünkü, sizlerin çok iyi anlayabileceği gibi, sermaye yatırıyor ve risk alıyor. Malûm, iş hayatında "kâr", riskin ödülüdür.

Nedir spekülatörün riski? Bir mala sermaye yatırmıştır, stoklamıştır ama, diyelim ekonomi ciddi bir depresyona girer ve tüketim kısılır; mal elinde kalır. Dolayısıyla, iyi bir spekülatör makro ekonomiyi çok iyi bilmek, izlemek, değerlendirmek durumundadır; hem burada, hem de dünyada. Bunu yapması kendisi için yararlı olduğu kadar, ekonomi için de son derece yararlıdır çünkü, böylelikle ileriye dönük üretim ve tüketim en sağlıklı biçimde düzenlenir.

Spekülatörün fiyatları istediği gibi belirleyip, tüketiciyi istismar ettiği de söylenir, aynı şartlanmışlık içinde. Oysa, bir ekonomide ne kadar çok spekülatör ya da spekülasyon kuruluşu varsa, bu sakınca o kadar ortadan kalkacaktır. Neden? Çünkü, rekabet unsuru işleyecektir ki, bunu daha önce de konuştuk

Tekrar konumuza dönersek, şunu yinelemek isterim ki, Liberal Demokrat Parti olarak, biz bakkallık mesleğinin geliştirilmesi, güçlendirilmesinden yanayız ve bakkalları, ekonominin en yararlı unsurlarından biri olarak değerlendiriyoruz. Türkiye ekonomisi için son derece faydalı olan bakkallarımızın muhakkak yaşatılması gerektiği yönündedir.

Bakkal arkadaşlarımıza benim birtakım tavsiyelerim var ki, eminim bir çoğu da bunları çoktan yapa geliyordur.

1. Her bakkal, bakkalının hemen yakınında hatta, üstünde oturmalı, ikamet etmelidir. Bu durum, size diğer marketlere karşı büyük ölçüde avantajlı kılacaktır.

Üstte oturduğunuz zaman, 24 saat hizmet verme imkânınız olacaktır. Çoluk, çocuğunuz da yardım edeceği için, bedava işgücü elde eder- siniz ve bu da ek avantajınız olur marketler karşısında.

Mahalleli ile diyaloğunuz da artacaktır. Mahalleliyi siz beklemeyin; siz onlara yakınlaşın ve bunu sağlayacak düzeni kurun derim. Onların en yakını olun. İstemeseler bile, her türlü dertlerinde başvuracakları insan olun.

Gece yarısı doktora sıkışabilirler, hırsız girebilir evlerine, tek başına bir kadındır, hastadır... Siz hep orada olun. Bakkallarımızın çoğu zaten bunları yapmaktadır ama, siz bunun altını çizin, tanıtmasını yapın derim.

2. Rekabet yapmanız lâzım. Marketler bir çok malı daha ucuza satıyorsa, bağrınıza taş basıp, bir süre rekabet etmeye çalışın.

En önemlisi, firmaların marketlere yaptığı miktar indirimlerine karşı muhakkak dava açın! ABD'de bu davaların hepsi kazanılıyor. Bu ülkede üretici firmalar miktar indirimi yapamazlar.

Şimdi, meselâ, sen bir toptancısın. Biri geldi 10 koli mal satın aldı, nakit ödeyerek. Bir diğeri geldi, 100 koli aldı, yine parasını ödeyerek. Sen 100 koli alana % 10 indirim yaptığın zaman, büyük bir haksızlığa yol açıyorsun Çünkü, ekstra masrafın yok bu satışta. En çok bir ekstra kasa fişine basıyorsun. Salt bu efor için, 100 koli alana % 10 indirim büyük haksızlıktır. Bu, 10 koli alanı batırır.

Akıllı olan imalâtçı, toptancı hiçbir zaman miktar indirimi yapmaz Hukuki olarak bu konunun üzerine gidilmelidir. Gerekiyorsa, pasif direnişe geçip, firmalar boykot edilmelidir.

3. Bakkallar güçlerini varken kullanmalıdırlar. Bu müessese, yavaş yavaş çöktükçe, pek yakında kullanacak gücü de kalmayabilir. Görüşüm budur.

İş hayatında en büyük mesele, mal satmaktır, mal pazarlamaktır. Kim satıyor malları? Bakkallar satıyor. Bakkallar Türk ekonomisinin en önemli olduğu kadar, bu anlamda en de güçlü unsurlarıdır. Bu gücü kullanmanız lâzım.

Liberal Demokrat Parti olarak biz ne yapacağız iktidara gelmemiz halinde?

Bir kere, büyük marketlerin açılması yasaklanacaktır haksız rekabete yol açtıkları için yasaklanacaklardır. Rekabet bakkallar arası olsun çünkü, bu hizmetin gelişmesine yol açacaktır. Bakkallar kendi aralarında rekabet için, bazen maliyetine mal satıyorlar yani, rekabetin âlâsını yapıyorlar ancak, haksız rekabete, hayır.

Belediye tanzim satışları gibi siyasi şaklabanlıklara son verilecektir. KİT'lerin satış reyonları kapatılacaktır. OR-KO gibi haksızlığa yol açan kanunlarla kurulan satış yerleri kapatılacaktır.

Pazarlar kaldırılacaklardır. Pazarlar İlk çağ' dan kalma, son derece ilkel uygulamalardır ve büyük israfa yol açmaktadırlar ekonomi için. Pazarlar ülke ekonomisine büyük yüktür. Tabii, seyyar satıcılık da kaldırılacaktır.

Bakkallardan vergi, muhtasar, Bağ-Kur vb hiçbir vergi, prim alınmayacaktır. Neden? Çünkü, arkadaşlar, vergiyi halk öder. Niye? Çünkü, vergi veren, verdiği vergiyi üretim, satış ya da hizmet fiyatının üstüne ekler. Öyle mi? Eklemediği takdirde, zaten iflâs eder.

Vergiyi bakkallardan kaldırdığın zaman, hem bütün o lüzumsuz formaliteyi ortadan kaldırıyorsun; hem de bir malın tüketiciye daha ucuza satılabilmesinin yolunu açıyorsun. Çünkü, ekonomik sürecin amacı, sonuçta halkın, bireyin mutluluğudur, refahıdır. Bir tek vergi devam edecektir Satış vergisi yani, KDV.

Biz KDV'yi satış vergisi olarak tanımlıyor ve uygulamayı öngörüyoruz. İkisinin arasında büyük bir fark var. Satış vergisi, sattığından aldığın parayı devlete emanet gibi götürüp, yatırmaktır. Diğeri ise, kendi vergindir. Orada hiçbir şey ödemiyorsun.

Satış vergisi İstanbul'da diyelim, % 10 ise, daha fakir bir ilimizde örneğin, Kastamonu'da % 1 olabilecektir. Oradaki bakkallar % 1 ödeyecekler. Demek ki, bakkallar sattıkları her maldan, bulundukları ile göre bir satış vergisi ödeyecekler, o kadar. Hayat standardı vergisi, vs. hepsi kaldırılacaktır. Bunlar faşizan uygulamalardır.

Yahu, ticarette zarar olmaz mı? "Ticarette zarar yasak" diyebilmek için, sopa yememiş olmak gerek! Bir insan, bir işletme zarar edemez diyebilir mi?

Hayatında hiçbir iş yapmamış, sadece maaşla geçinmiş ve kafası az çalışan adamlar oturuyorlar Ankara'da, "Şu bakkallar vergi kaçırıyor, bir kaide getirelim, zarar etmek yasak diyelim" diyorlar. Olacak iş değil!

Net Aktif, Mali Denge gibi vergilere zaten bütün ekonomi için karşıyız. Hiçbir ülkede hükümetler Deli Dumrul gibi vergi almaz arkadaşlar.

Vergi dediğin, bir işletmenin maliyet unsurudur. Ne zaman, ne kadar vergi ödeyeceğini bilmeksizin, nasıl bir işyeri açabilir, çalıştırabilirsin? Ankara'daki aklı eksikler, bu vergileri koyarak ülkeden çok para kaçmasına neden oldular. İnsanın, müteşebbisin şevkini kırdılar.

Hangi müteşebbis, altı ay içinde iki tane beklenmedik vergi geldikten sonra, yeni bir işe girer? Yeni bir işe girmezse, nasıl ekonomik canlılık olur, nasıl refah doğar? Niye korkutuyorsunuz milleti?

Belki önümüzdeki yıl hiç vergi gelmeyecek ama, hâlâ lâfı ediliyor piyasada, insanlar korkuyor. Doğru mu? Bir ülkede keyfi vergi koymak demek, iş hayatını zehirlemek demektir. Tabii ki, yatırım yapılmaz, şevkle çalışılamaz, ileriye ümitle bakılamaz! Lâfı bile insanı caydırmaya yeterli.

En son çıkarılan Net Aktif ve Mali Denge vergileri ile devletin kazancı 100 trilyon olmuştur; kaybettiği ise, birkaç katrilyondur.

İnsanlar işlerini kapamışlar, yeni iş açmaktan çekinmişlerdir. Paralarını yurtdışına kaçıranlar vardır.

Bir müessesenin borcundan para alınır mı? Senin borcun çok, adam bir de vergi alıyor üstüne üstlük!? Bu bir komedidir. Zaten Türkiye'de mizah yazarı olmaktan kolay hiçbir şey yok! Malzeme o kadar bol ki.

Sevgili arkadaşlarım: Ben lâfı biraz uzattım. Dinlediğiniz için teşekkür ederim. Şimdi sohbeti açalım. Buyurun efendim.

Bora Elmas, Bakkallar Odası Yönetim Kurulu Üyesi

Liberal Demokrat Parti'nin Saygıdeğer Genel Başkanı, saygıdeğer basın, saygıdeğer bakkal arkadaşlarım:

Bugün günlerden Cumartesi. Alışveriş yapan insanlar var dükkânlarımızda bizi bekleyen. Aklımız işimizde ama, buradayız. Neden? Çünkü, içimiz yanıyor!

Arkadaşlar, bakın: Türk milleti uyanmadan biz uyanıyoruz. Sabah 5.30'da, 6.00'da namazımızı kıldıktan sonra, "Bismillâh" diyerek, bakkalımızı açıyoruz ve saat kaça kadar açık tutuyoruz? Mahalledeki tüm ışıklar sönene, herkes yatmaya gidene kadar. Ancak o zaman kapımızı kitleyip, evimize dönüyoruz.

Cumartesi yok, Pazar yok. Bu böyle gidiyor. Buyurun gelin, bir hafta süre ile bakkalımı size vereyim işletmeniz için. Göreceksiniz ki, bir yere ayrılmak mümkün değil. Ama, bu şartlar altında olmamıza rağmen, bugün buradayız.

Komşumuz ne yapıyor? Sepeti sallıyor, kahvedir, sigaradır, peynirdir, yoğurttur, gazetedir, ekmektir, yapmıştır listesini, gönderiyor. Para yok tabii. &127;ekiyor sepeti. Para? Yaz deftere! Sonra?

Akşam oluyor, ekmekçi geliyor, gazeteci geliyor para tahsilâtına. Sigarayı zaten parasını ödemeden alamazsınız. Eskiden bir kredi durumu vardı, şimdi o da ortadan kalktı. Çünkü, fiyatları her gün dolar bazında hesaplıyorlar.

Oysa, biz vatandaşa verdiğimiz, veresiye verdiğimiz malı dolar bazında mı hesaplıyoruz, alış veriş yaptığı günkü dolar üzerinden mi hesaplıyoruz? Hayır! Pekiyi, biz ne yapacağız?

Öte yandan, devlet diyor ki, "Arkadaş, sen işletme defterini tut; muhasebecine, mali müşavirine para öde. Öde de, öde." Tamam, ödeyelim de, benim bu enflasyonda giden mallarım ne oldu? Muhasebeciye, mali müşavire verdiğim ücret ne oldu?

Defterleri tutuyoruz, gidiyoruz, bu sefer "Arkadaş" diyor, "senin gelirin az. Sen bu yıl bu kadar vergi vereceksin." Eh, sen bunları istiyorsun ama, demiyorsun ki, "Yahu senin rafların boşalmış. Geçen sene bu kadar malın vardı, şimdi bu kadar kalmış!" Bu nasıl anlayış?

Vatandaş geliyor ve diyor ki, "Bir milyon borcumun yarısını ödeyeyim." Neden? Çünkü, ay başında kirası, şu su busu derken, borçlarını ödemiş, en sonunda bakkala gelmiş ve parası da kalmamış! Ne oluyor? Ezilen yine bakkal oluyor.

Şimdi bakınız: Siz markete gittiğiniz zaman, bir lira eksik çıksa paranız, malı alıp, götürebiliyor musunuz? Fırın para vermezseniz, ekmek veriyor mu?

Bugünlerde Refah Partili Anakent Belediye Başkanımız Sayın Tayyip Erdoğan Beyefendi, Allaha şükürler olsun, bakkalın da kapısını kapatıyor, kahvenin de kapısını kapatıyor. Ne istiyor? Fetva istiyor! Günaydın gazetesinde vardı, "Fetva getirin" diyor, içki satabilmek için.

Yahu kardeşim, İçişleri Bakanlığı buna niye müsaade ediyor? Git sen devletle uğraş, bakkalla değil. Birayı da, içkiyi de devlet,

TEKEL üretiyor. Ona izin verme. Git devletle uğraş. İçişleri Bakanlığı'na talimat ver. İçkili yerleri kapat.

Bir de yazı yazmış, "Dilekçe verin Diyanete, fetva vermesi için", diyor. Diyanet de demiş ki, "Bunların satışı yasaktır." Hadi buyurun bakalım!

Biz hangi ülkede yaşıyoruz, değerli arkadaşlarım? İnanın ki, eğer bu Refah Partisi başımıza gelirse --ki, Allah getirmesin --yarın basın, yayın organlarını da kapatır!

Değerli arkadaşlarım:

Her mahallede bir sürü bakkal var. Bir araya gelelim. Sorunlarımıza kim sahip çıkacaksa, hangi parti sahip çıkacaksa, ona destek verelim. Bu bir particilik meselesi değil. İnsanları tanıyorsak, doğru, dürüst ise, o arkadaşı destekleyelim, seçelim.

Bu devlete, bu millete sahip çıkmak lâzım arkadaş! Vatan elden gidiyor. Bölüyorlar bizi. Kendilerinin de ne yaptıkları belli değil hükümettekilerin, yönetenlerin. İnanın ki, belli değil.

Biz her türlü özveride bulunuyoruz. Devletin de bize sahip çıkması lâzım. Her köşe başında bir bakkal, her köye başında da bir ilçe başkanı var. Sen bu adama sahip çıkarsan, bu arkadaş da sana sahip çıkar, senin propagandanı yapar. Her gün bakkalımıza yüzlerce kişi girip çıkıyor, öyle değil mi?

Ama ne oluyor? Ne çıkarsa bakkala, küçük esnafa çıkıyor. Büy

İlkelerimiz

  • Parti Programı
  • Eğitim Kültür Çevre Sağlık
  • Dış Politika
  • İnsan Hakları & Demokrasi
  • Anayasa Önerisi
  • Adalet & Yargı
  • Ekonomi
  • Belediyeler
  • İşçi Emeklileri
  • Para Finansman Vergi
  • Esnaflar
  • Komşular ile İlişkiler

Etiket Bulutu

Hakkımızda

Liberal Demokrat Parti 1994 yılından beri bireysel hak ve özgürlüklerin kalesi olarak varlığına devam etmektedir.

Bizi Arayın

0 532 394 11 88

Kurumsal

  • Genel Başkan
  • Başkanlık Divanı
  • Merkez Yönetim
  • Merkez Disiplin
  • İl Başkanlıkları
  • Kullanım Koşulları
  • Gizlilik Sözleşmesi
  • KVKK Aydınlatma Metni

Bağlantılar

  • Besim Tibuk
  • Cem Toker
  • Başkanlık Sistemi
  • Yurtdışı Temsilcilikler
  • Dost Kuruluşlar
  • Resim Galerisi
  • Video Galerisi
  • Sıkça Sorulan Sorular

İletişim Bilgilerimiz

Aşağıdaki bilgiler ile bizimle hızlı bir şekilde iletişime geçebilirsiniz.

Telefon: 0 532 394 11 88
Mail: [email protected]



© 1994 - 2022 Liberal Demokrat Parti. Her Hakkı Saklıdır.LDP Teknoloji Geliştirme Merkezi Üretimidir. V.1.1.198 STA